1998 depremini yaşayan insanlar olarak, ne zaman bir deprem haberini alırsak alalım hemen elimiz yüreğimize gidiyor. Başka bir şey yaptığımız yok.
Bu yıl ülkemizin değişik noktalarında, değişik zamanlarda deprem meydana geldi. Trakya’da başlayan depremler Marmara’ya, Marmara’dan Ege’ye, Ege’den Akdeniz’e geldi… Derken şimdi Irak’ta… Merkez üssü Irak olan deprem Türkiye’nin pek çok şehrinde hissedildi.
Irak depremi Adana’da hissedilmedi. Ancak deprem haberini aldığımızda büyük endişeler yaşadık. Yine 1998 yılı aklımıza geldi. Ama kısa bir süre sonra yine unuttuk. Adana deprem fay hatlarının üzerine kurulu bir şehir. Depreme hazırlı olmalıyız, deprem hazırlıklı konutlar üretmeliyiz. Ama Adana’ya bakıyoruz bir tarafında 3 katlı binalara izin verilmezken 1 km ilerisine 20 katlı binalar konutlar için ruhsat çıkıyor.
Daha açık konuşmak gerekirse Sarıçam İlçesi’nde Sofulu çöplüğünün olduğu yerde 3 katlı binalardan daha yükseğine izin verilmiyor. Çukurova İlçesi’nin Süleyman Demirel ve Turgut Özal Bulvarı civarında ise 17 – 18 – 19 katlı binalar yapılıyor. Peki bunlar Allah korusun bir deprem anında ayakta kalabilecek mi? Sofulu ile Turgut Özal’ın arasında kuş bakışı bakıldığında ne kadar mesafe var?
Diyeceksiniz ki, ortasından kocaman bir nehir akıyor, ayrıca Seyhan Baraj Gölü var… Evet var, peki Ceyhan’ı vuran fay hattı, Tepebağ Mahallesi’ni de vurmamış mıydı?
Bugün dünyanın değişik ülkelere ‘tsunami’ye karşısında mücadele vermiyor mu? Bu yıl yaz mevsiminde Bodrum’da tsunami oluşmadı mı? Kısacası deprem bu, hiç bir şeyi dinlemez vurur gider?
Aradan 19 yıl geçmesine rağmen Adana’da hala Tepebağ’da açık kalan yaralar var. Yıkılması gereken binalar, taşınması gereken yığıntılar var. Ama maalesef Adana’da deprem gerçeğini kabul etmemeye devam ediyoruz. Adana’da ciddi bir kentsel dönüşüm gerçekleşmesi gerekiyor. Ancak bu kentsel dönüşüm meselesi Adana’da farklı anlaşılıyor. Bir apartman binasını yıkıp, yerine başka bir bina dikiyoruz. Hatta eskisinin yerine neredeyse 2-3 katı yüksekliğinde binalar yapılıyor.
Eğer yarın bunlar bir deprem anında yıkılırsa, o kadar yüksek katlı binaların nasıl facialara yol açacağı ortada…
Bana kalırsa depremin ciddiyetini artık anlamamız gerekiyor. Ciddiye alırken de önlemimizi almamız gerekiyor. Artık çarpık kentleşmeden uzak durmamız, imarlı, planlı ve projeli binaların üretilmesi gerekiyor. Aksi durumda her deprem haberinde elimiz yüreğimize gider ve oracıkta durur.
Madem deprem bölgesinde yaşıyoruz, depreme alışmamız gerekiyor. O halde ilk olarak yapılması gereken şey, depremin etkisini en aza indirecek binalarda üretmemiz gerekiyor. Eski binaların depreme dayanıklı olmadığı söyleniyor. Elbette doğrudur ama yeni yapılan ve depreme dayanıklı olduğu söylenen binalarsa birkaç yıl önce yapılması rağmen sağı sola çatlamış durumda. Bu işte sizce de gariplik yok mu?
Gelinen son noktada depremin artık ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Bir kez daha deprem faciası yaşanmadan ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Ayırt etmeksizin Seyhan’ın, Yüreğir’in, Sarıçam’n ve Çukurova’nın durum ortadır. Hiçbir ile diğer ilçelerden faklı değil…
Artık bu farkın tespit edilmesi ve giderilmesi gereken zaman dilimindeyiz…