Her sabah açıyoruz televizyonu dünyadan veya Türkiye’den ne haberler var izlemek için. Ancak hemen hemen her gün gördüğümüz olumsuz haberler karşısında açtığımıza açacağımıza bin pişman oluyoruz.
Nasıl pişman olmayalım ki?
Gördüğümüz haberlerde ya biri birini öldürmüş. Ya bir kadının çantası çalınmış. Ya yolda, toplu taşıma araçlarında tacizler meydana gelmiş. Ya da küçücük çocuklara akıl almaz işkence ve istismarda bulunmuş insanlıktan nasibini alamamış, aşağılık kişileri izliyoruz.
Haberlerde izlediklerimizle sınırlı değil tabi ki bu yaşananlar. Günlük hayat içerisinde bizlerde bir sürü olayla karşılaşıyoruz. Karşılaşmasak bile etrafımızda yaşayıp da anlatanlara şahit oluyoruz.
Bu yaşanan olumsuz olaylar o kadar çok arttı ki insanlar artık kanıksadı ve alıştı bu durumlara. Alıştıkları için de tepki vermez, oralı olmaz oldu insanlar yaşananlara.
Adam sokak ortasında karısını dövüyor, sokak insan kaynıyor ama bir tek kişi bile çıkıp da o adama bir dur deyip de kadıncağıza yardımcı olmuyor. Adam karısını öldürsün kimin umurunda… Bir can yitip gitmiş kim takar. Yeter ki etrafta seyirci olanlar sadece tiyatro izler gibi izlesinler, dayak işi bitince tiyatro perdelerini kapatır gibi evlerine dağılsınlar.
Bir örnek de Adana’dan vereyim. Geçen gün haberlere de yansıdı. Bir kadın sevgilisiyle birlikte sokak ortasında eski kocasını öldürüyor. Tüm dikkatinizle okuyun, sokak ortasında diyorum. O kadar esnafı, marketi vs. var. Ama bunlar dükkanlarının içine kaçarak camların arkasında olayı seyretmeyi tercih ediyorlar.
Şimdi soruyorum. Bu insanlık mı? Yada bu insanlık nereye gidiyor?
İşte bu yaşananlar açık ve bariz bir şekilde toplumsal yozlaşmanın, olaylara duyarsızlaşmanın eseri…
Bunun sonucunda da ister istemez şu satırlar geçiyor akıllardan; Ah! Biz insanlar, ne kadar da çok uzaklaştık insanlığımızdan. Sevginin, muhabbetin gölgesi bile düşmez oldu artık içimize. Kötülük ve çirkinliklerle kardeş olduk neredeyse. Pas tuttu yüreklerimiz, katılaştı. Kalplerimiz sevgisizlikten ve insanlardan uzaklaşmaktan çorak topraklara, sert taşlara döndü. Taşı bile yumuşatan sevgi, biz taş kalplileri yumuşatmaya yetmiyor maalesef.
Yukarıda da dedim ya her gün cinayet haberleriyle irkiliyoruz. Karısını eşini çocuğunu boğazlayan insanlar var toplum içerisinde maalesef… Bu vahşeti yapanlar ve buna seyirci olanlar en vahşi canavardan daha hissiz, daha kalpsiz ve acımasız değil mi?
Tüm bu vahşet haberlerini izlerken, düşünüyor insan ister istemez. Tüm insanlık olarak keşke kinden nefretten, kavgadan uzak durabilseydik. Keşke yaşananlardan kendimizi soyutlamadan birinin derdine derman olabilseydik. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığından sıyrılıp da etrafımızda olup bitenleri görebilseydik. Keşke insanlığımızı unutmasaydık.
Neden insanlığımızı unuttuk? Neden yaratıldığımız gibi kalamadık? Neden başkalarının canları yanarken bizler taş kesiliyoruz. Bir de bunlar yetmezmiş gibi sosyal medya sitelerinde dolaşan vahşet haberleri neden beğeni rekorları kırıyor.
Gözlerimizden insanlar için yaş yerine, nefret akar oldu. İnsanlar olarak ne kadar uzağız kendimizden. Yüreklerimiz sevgiyi bilmez bir halde insanlığımıza dargın olduk. Biz böyle değildik. Modern toplum hayatı kolaylaştırmakla birlikte bir takım değerlerimizi de aldı götürdü. Geriye de duygusuz, duyarsız insanlar kaldı. Gidişattan umutsuz olmakla birlikte hepinize soruyorum:
Sahi bu insanlık nereye gidiyor?