Ülkemizdeki en büyük sıkıntılardan bir tanesi bilgili insan sayısının az oluşu. Korona salgını çerçevesinde alınan tedbirler, pandemi (salgın) kurullarının aldıkları bazı kararlar ilginç ve tuhaf. Bunların toplumsal sözde bazı kanaat önderleri, bazı medya mensupları, bazı politikacılar, bazı doktor, profesör, bilim insanı tarafından desteklenmesi de hayret verici…
“Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim” sözü ile “sokağa çıkma ilan edilse ben bu salgınla çok güzel mücadele ederdim” diyenler arasında pek fark olmadığı görülüyor…
Şüphesiz, sokağa çıkmamak değil sıkıntı olan… Salgına rağmen hayatın devam ettiğini; yaşamı idame ettirebilmek için üretimin yani aşın, işin, kısaca ekonominin sağlıklı bir şekilde devam etmesi gerektiğini idrak edememektir sıkıntı olan. Virüs ile en etkin mücadele yönteminin bağışıklık sistemini güçlü tutmak olduğunu; bunun da “aş” ile yani dengeli beslenme ile olduğunu bildiği halde, idrak edememek, gözardı etmektir sıkıntı olan. Kıtlığın, açlığın, Koronanın bile hikâye kalacağı, en büyük ve en tehlikeli salgın olduğunu unutmaktır, sıkıntı olan.
Ekonomiden anlamayan, hayatın bir bütün olduğunu, salgın ile mücadelenin de bütünlük içerdiğini unutarak mücadeleyi hastanelere indirgeyen pandemi bilim kurulunun ülke iç politikasını, sosyal ve ekonomik düzeni belirlemesidir en büyük sıkıntı.
Evet, adı “bilim kurulu” olabilir ama ne kadar “bil”diği sorgulanabilir bir kurul şüphesiz. Kurulda “yetkin” sosyolog, psikolog, ekonomist, kamu düzeni, özel sektör, tarım temsilcileri var mı? Hekimler ne zamandan beri ülke yönetimi hakkında (sosyoloji, psikoloji, ekonomi, kamu düzeni, politika) yetkin oldular anlaşılabilmiş değil… Sıkıntı, şüphesiz…