

Değişen dünyada yediğimiz-içtiğimiz her şeyden şüphelenir olduk.
Sütsüz yoğurt/peynir…. Etsiz köfte… Şekerli bal… Tohum yağı karıştırılmış zeytinyağları…vb.
Taklit ve tağşiş yapılmış yiyecekler…
Hormonlu meyve ve sebzeler…
Genetiğiyle oynanmış gıdalar piyasada rahatça satılıyor…
GDO’lu mısır şurubundan yapılmış tatlı ve pasta çeşitleri sofralarımızı süslüyor…
Gıda teröristleri; üç kuruş uğruna geleceğimizi ve insanlığı tehdit etmeye devam ediyor.
Bir zamanlar mercimeğin protein yönünden etten daha çok faydalı olduğunu söyleyen işbirlikçi profesörler….
“Beyaz Et’e hücum” başlığı atan ancak ekonomi sayfalarında da Beyaz Et için yatırım yaptığı belli olan gazete patronları…
Karpuza kabak aşısı yapıp, kendi ailesi için bir dönüm ayırıp ata tohumu kullanan açıkgöz üretici…
Bakliyat stoklayıp; Ramazan ayında fahiş fiyatlarla piyasaya süren tüccar…
“Helal et” diyerek, sakatatları-iç yağlarını ve cırrık tabir edilen ekonomik olmayan sağlıksız etleri kıyma yaparak satan marketler….
Yoksulun en temel besin maddesi olan ekmekte; unu beyazlatmak için her türlü kimyasalı kullanarak vatandaşın sağlığıyla oynayan fırıncılar…
Kırmızı Et alamayan ve mecburen tavuk-hindi gibi ete yönelen vatandaşa, şırınga ile şişirilmiş ve kilosu ağırlaştırılmış tavuk-hindi satan şarküteriler…
Reyonda uzun süre dayanması için çeşitli spreyler ve mum ile meyveleri cilalayan manavlar…
Saymakla bitiremeyeceğimiz, akla hayale gelmeyen yöntemlerle gıdalarımızı zehirleyen hainler….
Hastahaneler sağlıksız beslenme mağduru, obezleşen ve şifa arayan insanlarla dolu…
Bugüne kadar adını duymadığımız hastalıklar yayılmaya başladı.
Çocuk yaşta insanlar kalp-damar rahatsızlıklarıyla hayatını kaybediyor.
Vatandaş adeta hormonlu, zehirli ve bozuk gıdalara mahkum edildi…
Denetimler yok gibi! Yapılan denetimler ise; yasak savmak babında!
Kesilen cezalar caydırıcı olmaktan çok yine vatandaşın cebinden çıkacak gibi yöntemlerle belli çevrelere kaynak aktarmakta kullanılıyor…
Kısacası; çarşı-pazar, market hepsi hem cep yakıyor hem de sağlığımızdan ediyor.
Ne yiyeceğini şaşıran, sonunda “ne olursa olsun” diyerek, çaresizce çoğu zaman da bile isteye alışveriş yapıp, mutfağında sirkeli sularla, çeşitli yöntemlerle, bol suyla yıkama gibi alışkanlık haline gelen çabayla korunmaya çalışıyor.
Devlet; nihayetinde vatandaşını korumak için vardır… Vatandaşın vergileriyle vatandaşa hizmet için vardır… Liberal ekonomi modeli denilerek, isteyenin istediğini soyması-sömürmesinin önüne geçecek uygulamaları-projeleri hayata geçirmesi gereken devlet, “bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” mantığıyla, bu çevrelerin ekmeğine yağ sürüyor.
Nihayetinde olan vatandaşa oluyor…
(YUSUF CAN ASLAN)