reklam
reklam
DOLAR 40,2157 % 0.08
EURO 47,0061 % -0.26
STERLIN 54,2462 % -0.06
FRANG 50,4524 % 0
ALTIN 4.341,80 % 0,16
BITCOIN 121.339,99 2.937
reklam

Sahip Olduğumuz Tarihi Değerlerin Farkında mıyız?

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam

YUSUF CAN ASLAN                                                                                                                                                      Dört yanı denizlerle çevrili olan, iki kıtayı birleştiren, yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklara sahip olan Türkiye; bu topraklar üzerinde yaşayan herkese yetecek imkanlara sahip…

Afrika’dan esen çöl rüzgarları bereketli toprakları ve milyonlarca bitki tohumlarını buraya taşırken, Balkanlardan ve Doğudan gelen sert rüzgarlar, soğuk hava ve yağmur zengin bir bitki örtüsü oluşturur bu topraklarda…

Bu kadar mı?

Hayır tabi!…

İki kıtayı birleştirdiği için tarih boyunca birçok kavim, medeniyet bu topraklarda konaklamış, kendinden bir şeyler bırakmış, bu topraklara katkıda bulunmuştur.

Hititler, Frigyalılar, İyonlar, Urartular, Ligdyalılar Anadolu’daki ilk uygarlıklar arasındadır.

Persler, Makedonlar, Bergamalılar, Romalılar, bu toprakları mekan tuttular.

Tarihte ilk sokak aydınlatması, Hatay’da yapıldı.

Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden kabul edilen ve inanç turizminin gözdesi olan Aziz Petrus Kilisesi Hatay’da…

Hıristiyanların ilk mağara mabedi, Unesco Dünya Mirası St.Pierre Anıt Müzesi Hatay’da…

Hıristiyanların dünya üzerindeki 7 hac yerinden birisi de Hatay’dır.

Ülkemizin her karış toprağında eski kavimlerden-medeniyetlerden izler bulmak mümkün…

Bu topraklarda 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu öncesinde Saltuklular, Danişmendliler, Germiyanoğulları, Mengücekler, Artuklular, Çaka Beyliği, Dilmaçoğulları, İnaloğulları, Sökmenoğulları, Büyük Selçuklu Devleti isimleriyle ve bıraktıkları eserleriyle Anadolu’nun zengin tarihine katkı sundu.

Böylesi tarihi zenginliğe sahip ülkemiz aynı zamanda zengin su kaynaklarına ve doğal güzelliklere sahip…

Peki bu zenginliklerin kıymetini biliyor muyuz?

Hayır… Sahip olduğumuz zenginlikleri koruyamadığımız gibi, iç ve dış turizme kazandırma ve bu zenginlikleri tanıtma noktasında neredeyiz?

Elbette çok gerilerde!

Bacasız sanayi olarak adlandırılan turizm; milyonlarca insanı bir yerden başka yere taşımanın yanı sıra insanları sosyal ve kültürel bağlarla yakınlaştıran çok önemli bir faaliyettir.

Avrupa’da bir çok ülkede çok az görülen tarihi anıtlar ve kalıntılar; tur şirketlerinin ziyaret programına alınıp, tanıtımı başta olmak üzere gelen turistlere anıtla-eserle ilgili çeşitli broşürler hazırlanır, hem ülke tanıtımına hem de ülke ekonomisine katkı yaratılır.

Bizde ise; Anadolu’da bir çok kale-sur, anıttan kalan parçalar evlerin inşaasında, bahçe duvarı yapımında veya başka amaçlar için kullanılıp heba edilmekte, defineciler aracılığıyla bir çok zenginlik ise yurtdışına kaçırılmaktadır.

Dünyanın en önemli müzelerinde Anadolu’dan çalınan tarihi eserler sergilenmektedir.

Ülkemizdeki müzecilik te yeterli olmadığı gibi bu konuda insanları aydınlatacak broşürler-dökümanlar yetersiz kalmakta, tur operatörleri ile işbirliği yapılıp bu sahip olduğumuz zenginlikleri tanıtma noktasında başarılı olduğumuz söylenemez. Müzeler; sadece ilköğretimde öğretmenlerimizin çabalarıyla yıl içerisinde tur düzenlenen, kısa zaman içerisinde ayaküstü bilgilerle geçiştirilen bir faaliyet olarak görülüyor…

Bu konuda yazılacak ve eleştirilecek çok şey var…

Ancak bu sütunlardan kısa kısa geçtiğimiz noktalar, aslında bir tez konusu…

 

reklam

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.