Değerli okurlarım, bu haftaki yazımda cilt yenileme işlemlerinden mikroiğneleme yöntemi ve çoğu kez bu yöntemle beraber adı geçen plateletten zengin plazma (PRP) uygulamaları hakkında bilgi vermek istiyorum.
Mikroiğneleme, cihaz ile yapılan cilt yenileme işlemleri için başlangıç adım olarak sayılabilecek bir yöntemdir. Enerji bazlı lazer ve radyofrekans cihazları ile yapılan uygulamalar kadar etkili olmamakla beraber düşük yan etki ihtimali ve nispeten hesaplı bir uygulama oluşu nedeniyle hala kullanılmaktadır. Bazı vitaminler ile büyüme faktörleri içeren mezoterapi kokteylleri ve PRP ile beraber etkisi daha da artırılabilir.
Mikroiğneleme işlemi özel tıbbi cihazlar yardımı ile cillte mikroskopik kanallar oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu yöntem yardımı ile oluşturulan kontrollü hasar, cildin bağ dokusunu oluşturan kollajen gibi bileşenlerinin yeniden yapılanmasını uyarır, ayrıca PRP ve farklı amaçlar için kullanılan bazı ilaçlar da oluşan mikro kanallar yoluyla deri içerisine uygulanabilir. Mikroiğneleme işlemi cildin sıkılaşması, haciminin artması, esneklik ve parlaklığının yeniden kazandırılması, yılların ve güneş ışınlarına maruz kalmanın yol açtığı kırışıklıkların azaltılması, sivilce, leke ve yara izlerinin giderilmesi amacıyla yapılabilir. Mikroiğneleme uygulaması sonrası leke ve iz oluşması gibi istenmeyen durumların görülme ihtimali fraksiyonel lazer ve radyofrekans uygulamalarına nispeten daha düşüktür ve mikroiğneleme her cilt tipinde güvenlidir.
Mikroiğneleme, Dermaroller gibi silindir bir tambur üzerinde belirli sayı ve ebattaki iğnelerden oluşan el cihazları ile veya Dermastamp/Dermapen gibi motorlu mikroiğneleme cihazları ile uygulanabilir. Dermarollerda iğnelerin deriye kavisli giriş çıkışı bir miktar istenmeyen hasara da yol açar, bu yüzden iğnelerin deriye tam dik olarak girip çıktığı motorlu cihazlar (Dermastamp/Dermapen) ile yapılan uygulamalarda daha az kanama olur ve uygulama daha konforlu ve nispeten az ağrılıdır.
PRP uygulaması, kişiden alınan küçük miktardaki kanın amaca yönelik olarak üretilmiş özel bir tüpe konularak santrfüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma”nın (PRP) yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesini temel alır.
Plateletler veya diğer adıyla trombositler vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını sağlamak için gerekli olan “büyüme faktörlerini” yapısında barındıran kan bileşenleridir. Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır. PRP uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda plateleti verebilmektir, böylece hasarlı dokunun onarımı da daha hızlı ve güçlü bir şekilde başlar ve daha çabuk sonuçlanır, çünkü PRP ile elde edilen plateletlerin yoğunluğu kandakinden 2 ila 4 kat fazladır.
PRP uygulaması “otolog” dur, yani hastanın kendi kanı yine kendisine verilmektedir; dolayısıyla HIV, hepatit gibi herhangi bir bulaşıcı hastalığın bir başka kişiye bulaşması söz konusu değildir, kullanılan materyale hastanın kendi kanının dışında bir şey eklenmediği için bu uygulama güvenilir olarak değerlendirilebilir.
Dermatolojide PRP genel olarak saç dökülmesinde tek başına kullanmak veya diğer tedavi seçeneklerinin etkisini güçlendirmek, lazer, peeling ve mikroiğneleme gibi uygulamalardan hemen sonra derinin hızla yapılanmasını sağlamak ve deride yılların ve güneş ışınlarına maruz kalmanın sonuçlarını geriye döndürecek biçimde kırışıklıkların düzelmesini, çöküntülerin giderilmesini, esneklik ve parlaklığının yeniden kazandırılmasını sağlamak gibi amaçlarla uygulanmaktadır.
PRP, dolgu veya mezoterapi gibi yollarla deri altına enjekte edilebildiği gibi fraksiyonel lazer ve mikroiğneleme gibi diğer tıbbi uygulamalardan sonra doğrudan cilt üzerine de tatbik edilebilir. Ortalama olarak birer ay arayla 3 uygulamadan oluşan kürler her yıl bir defa tekrarlandığında daha uzun süreli etki sağlanmış olacaktır.
Hepinize sağlıklı günler dilerim.