Adana dünyanın en önemli toprak yapısına sahip ovalardan bir tanesi olan Çukurova’nın bereketli toprakları üzerinde yer alıyor. Bu nedenle Adana, Türkiye için oldukça önemli tarımsal potansiyele sahip illerden bir tanesidir.
2021 yılının son aylarında olduğu gibi 2022 yılının da ilk ayı meyve ve sebze fiyatları gündem olmaya devam ediyor. Ulusal medyanın ve bazı sivil toplum kuruluşlarının gündeminde tarımsal ürünlerin çiftçinin elinden çıktıktan sonra tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen süreçte fiyatların nasıl katlandığı var.
Aslında bu işin nasıl meydana geldiği, kimler tarafından fiyatları şişirildiği ortada… Bu durum sadece 2021 yılında, 2022 yılında yaşanmıyor, belki de kökü Cumhuriyet tarihine ulaşıyordur. Özel televizyonların kurulması ile birlikte 90’lı yıllarda bu konular çok çarpıcı bir şekilde ana haber bültenlerinde işleniyordu. Bunu merak eden gençler televizyonların arşivlerinden izleyebilirler.
Hatta ve hatta portakal, mandalina, limon ve greyfurtun fiyatını beğenmeyen üreticiler kasa kasa narenciyeye yola dökerdi. Adeta kameralar karşısında gösteri yapardı. Sonrasında bir şeyler oluyor ve 90’lı yıllarda bu işler gizli saklı yapılmaya başlanıyor. Yani birileri ıspanağın fiyatını beğenmediği için tonlarca ıspanak denize dökülüyor, yine birileri istedi diye tonlarca soğan, sarımsak, lahana, elma veya kabak vb. denize dökülüyor… Neden? Bu ürünleri piyasa az sürüp, talebe göre fiyatı yükseltmek için… Tıpkı son günlerde yaşadığımız gibi…
Soğanda, limonda bunu görüyoruz. Elbette niyetim siyaset yapmak değil. Fakat gerçekleri de söylemek gerekiyor. İstanbul’daki, Ankara’daki ya da ne bileyim Trabzon’daki adam limonun, portakalın nasıl üretildiğini bile bilmiyordur. Ama mandalina, limon, portakal, greyfurt burnumuzun dibinde üretiliyor. Ve narenciye ürünlerinin kaç liradan satıldığını Adana’da yaşayan insanlar olarak 3 aşağı 5 yukarı biliyoruz.
Şuanda limon fiyatları büyükşehirlerde çıldırmış. Limonun tane fiyatı neredeyse 1 liraya çıkmış. El insaf demezler mi adama?
Narenciye üretiminde Adana’nın Kozan ilçesi biliyorsun oldukça önemli… Kozan’nın Kuytucak köyü var. Orada insanlar limonu satacak bir tüccar bulamıyor. İnsanlar 6 ay boyunca emek ederek yetiştirdikleri limonları satamadığı için, limonun kabuğunu alıyor içinin meyvesini çöpe döküyor. Her yıl aynı durumla karşılaştıklarını söyleyen Kuytucaklılar, köylerinde en az 2 bin ton meyve yetiştiğini ve bunun en fazla 500 bin tonunu tüketebiliyor. Kuytucaklılar topladıkları narenciye meyvelerinin kabuğunu soyuyor, içindeki meyve kısmını döküyor. Limon, portakal, greyfurt kabuklarını ise kurutup kilosunu 5 – 6 TL’ye satabiliyor.
Kuytucak gibi kaç tane köy vardır bilemem, bildiğim tek şey üretilen ürünlerin tamamı piyasaya sürülmüyor. Dar bir piyasa oluşturuluyor ve bu şekilde fiyatlar şişiriliyor. Üretici ürünü piyasaya sürmek istiyor fakat alıcı bulamıyor. Mesela Kuytucaklılar gibi, şuanda onlar yaşadıklarını anlayamıyor. Tüccarların nar almaya geldiğini fakat narenciye ürünü almaya gelmediğini söylüyor. Birinci sınıf limonun kilosunu 50 kuruştan satmaya dünden razılar ama alıcı yok. İstanbul’da ise 1 adet limonun fiyatı 1 lira… Tanesi 1 liraya satılan limonun Çukurova’da tarla fiyatı 50 kuruş… Bu böyle nasıl oluyor demeyin? Yapan bal gibi yapıyor…
Yıllardır bu böyle aslında, üretici boğaz tokluğuna çalışırken birileri servetine servet ekliyor. Peki bu nereye kadar böyle devam edecek? Üretici yetiştirdiği mahsulün birim fiyatından 2-3 kuruş kâr ederek satarken, çiftinin elinden mahsulünü yok pahasına alanlar birim fiyatını en az 8-10 katına çıkardıktan sonra nihai tüketiciye satıyorlar.
Konuyu araştırmak istediğinizde ise, marketçi toptancıyı, toptancı hal komisyoncusunu, komisyoncu tedarikçisini, tedarikçi nakliyatçıyı, nakliyatçı ırgatı, ırgat çiftçiyi, çiftçi tüccarı suçluyor. Peki ama gerçek suçlu kim? Üretilen meyve sebze, neden çiftçinin elinden direk marketlerin, manavların veya pazarcı esnafının tezgahına gelmiyor? Bunu böyle bir sisteme sokmak çok mu zor?
Gerçekten anlayamıyorum…