Adana’da yaz mevsiminde değişmeyen manzaraların başında dam sefaları ve dam uykuları geliyor. Tabi dam kültürü apartmanlarda balkon sefasına dönüşüyor ama balkon sefaları damın keyfini vermiyor.
Balkonda bir kere yıldızların ya da karanlığın altında değilsin. Bir ya da iki cephe açık sadece.
Ama dam öylemi… Damda dört bir yanı açık insanın, özgürlük var. Muhabbet var. Ama en çok serinlik var. Hele bu sıcaklarda ev birde yüksek bir yerde ya da havayı çeken bir yerde ise değme keyfine…
Çöl sıcaklarını aratmayan uzun bir yaz gününden sonra damda püfür püfür esen rüzgâra karşı çay içmek kadar güzel bir şey olabilir mi? Elbette bunu yaz sıcağını yaşayan bir Adanalıya, bir Mersinliye ya da ne bileyim bir Şanlıurfalı ya da Gaziantepliye sormak lazım… Galiba dünyanın en güzel şeyi budur…
Sabahtan akşama kadar güneşin yakıcı ışınları altında ısınan duvarlar, akşam hava sıcaklığının düşmesi birlikte soğumaya başlarken sıcaklığını da evin içine bırakıyor. Duvarların sıcaklığı evin içine girdiği andan itibaren adeta bir fırına dönüşürken, ev halkı soluğu dışarı da alıyor.
Hele bu son birkaç gündür insanlar aşırı sıcaklar nedeniyle evlerinden dışarıya kafasını uzatamadı. Böyle bir sıcaklıkta değil dam, insanlar bir geceliğine de olsa yaylalara ya da denizlere akın etti. Adanalılar bu yıl sıcak hava karşısında ayrı bir sınav veriyor aslında..
Bu yıla kadar kendimi sıcağa alışmış, sıcak karşısında dayanıklı bir insan olarak bilirdim ancak yanılmışım. Bu son birkaç günden bu yana etkili olan sıcak havada, yolda yürürken göz bebeklerimin yandığını hissettim. İlk defa böyle bir şey hissettim hayatımda ve işte o an serinliğin kıymetini bir kez daha anladım.
Bazı insanlara balkonda, damda ya da açık alanda yatmak, uyumak ya da dinlenmek ne kadar anlamsız, yersiz, ilkel ya da farklı gelse de aslında onlar böyle bunaltan sıcakları tanımadıkları için, böyle bir anda sırılsıklam terlemedikleri için bu duyguyu anlamaları çok zor. Akşama kadar güneş altında ya da dört duvar arasında piştikten sonra akşam damda televizyon izlemek, çay içmek, muhabbet etmek, şehri ya da mahalleyi damdan izlemek bunlar tarifi olmayan keyifler.
Aslında damda serinliği bu kadar güzel kılan şey özgürlük… İçilen çaydan sonra yenilen karpuzun çekirdeğini sağa sola atmak, yenilen ya da içilen şeyden bir parçanın yere düşmesinin önemsiz olması kadar eğlenceli bir şey yoktur galiba…
Tabi ki dam sefasının tehlikesi de çok büyük. Bir kere damdasın, ikincisi gece karanlığında telefon ekranının yansıttığı ışık kadar aydınlıktasın, üçüncüsü damın kenarı boşluk… Bu nedenle atılan her adıma büyük ölçüde dikkat edilmesi gerekiyor. Özellikle damda yatarken kenarda olmak yerine ortaların tercih edilmesi gerekiyor. Özellikle de çocukları dam kenarlarından uzak tutmak gerekiyor.
Ayrıca dam sefasının ayrı bir tehlikesi daha var… O da hırsız ya da hırsızlar… Ev sahiplerinin damda yattığını gören hırsızlar kimsenin olmadığı evlere daha rahat bir şekilde girip, daha fazla eşya çalabiliyor. Bu nedenle damda yatarken ya da otururken hırsızlara karşı da gereken önlemlerin alınması, kapı ve pencerelerin mutlaka kapatılıp kilitlenmesi gerekiyor.
Adana Emniyet Müdürlüğü her yıl olduğu gibi bu yıl da vatandaşları bu konuda bilgilendiriyor ve uyarıyor. Ancak yapılan onca uyarı ve ikaza rağmen her yıl onlarca çocuk damda oynarken ya da uyurken aşağı düşüyor. Ve ayrıca aile fertleri damda yatarken, hırsızlar açık bırakılan evin kapısından, balkon kapısından ya da penceresinden içeriye giriyor ve gözüne kestirdiği ne var, ne yoksa hepsini alıp götürüyor. Balkon ya da dam keyfini acı bir olayla sonlandırmak istemeyenlerin bu gibi hususlara çok dikkat etmesi gerekiyor.
Benden hatırlatması…