Bundan bir kaç sene önceydi, sosyal medyada sık sık kan anonsu veriliyor. Lösemi hastası Gizem Çınar için acele kan aranıyor. Bu yazıları görünce ister istemez, herkes gibi ben de derin bir iç geçirip, Allah’ın hikmetinden sual olmaz diyorum kendi kendime. Elimizden ne gelir ki.
Bir gün yine Gizem için kan anonsu verildi. Ankara Başkent hastanesinde yattığını gördüm zamanlar kızımın tahsili için Ankara’da yaşıyorum. Birdenbire yanlarına gitmeye karar verdim, belki bir yardımım olur diye düşündüm. Gizem, Adana Anadolu Lisesi Lise 2.ci sınıf öğrencisi. Kızıma söz ettim, dur anne dedi beni bekle, bir kaç gün sonra git, ben de geleyim. İyi ki gitmişim, iyi ki Gizemi tanımışım, meğer hayatın bir de ikinci kitabı varmış ve ben henüz okumamışım. İsmi de direnmekmiş her şeye rağmen direnmek. El kadar bir kız çocuğundan öğreneceğim çok şey varmış.
Bir kaç gün sonra beraberce gittik. Giderken elim ayağım titriyor. Oldukça tedirginim. Hastaneden içeri girdik, odasına telefon açıp annesini çağırdık.5 dakika sonra bir kadın bize doğru gelmeye başladı. Kendimizi tanıttık. Sıcacık tipik bir Adanalı kadın. Ben Ankara’da oturuyorum dedim. Bir isteğiniz, bir şeye ihtiyacınız olursa hiç çekinmeyin lütfen. Bir kaç dakika geçmişti ki, yaşlar yanaklarına süzülmeye başladı. Ben patlamaya hazır bir bombayım. İçimden Özlem bırakma sakın kendini, umutlu cümleler kur, buraya ağlamaya değil, teselli vermeye, güzel sözler söylemeye geldin. Ne mümkün ağladı ben içime akıttım kavruldu ben yandım. Hadi bu anneyi teselli et şimdi, umut verici sözler söyle. Yahu ne denir ki bir anneye, bir iki cümle kur bari ne bileyim, geçecek de, iyileşecek de, bir şeyler söyle işte. Yok, duvardan ses var benden yok. Dilim tutuklanmış, gözlerime zincirler örmüşüm, aman ha sakın ha bırakma kendini, içine akıt Özlem diye kendi kendime tembihler yağdırıp duruyorum.
Selma ben yukarı çıkayım dedi o anda gitti Gizemin yanına. Ben sessiz sessiz bir ananın evladına akıttığı yaşları seyrediyorum, içimde ki bomba patladı patlayacak.1 saat geçti geçmedi, Aynur’un telefonu çaldı, Gizem beni de görmek istemiş, yukarı çağırıyor. İşte zurnanın zırt ettiği yer. Hadi bakalım Özlem ne yapacaksın şimdi. Neyse yok dedim ben çıkmayayım ,onlar iki genç sohbet etsinler, ben sizle burada oturayım. Biraz sonra Selma aradı, anne gel dedi, Gizem seni yukarı çağırıyor. Kızım doktor ama ben ondan daha iyi biliyorum ya, yok kızım dedik, mikrop falan kapar, yok gel bir şey olmaz dedi. Son umudum da bitti mi. Hadi bakalım Diren Özlem.
Asansöre bindik, odasına çıkıyoruz, içimden ne dualar, aman ha kendini bırakma, köstek olma sakın, geldiğine geleceğine pişman ettirme insanları.
Ve büyük an, Gizemin odasına giriyorum. Ayakta dünya tatlısı gencecik bir kız, saçları yok, ağzı ve burnu kapalı. Toplamış dünyanın bütün çiçeklerini, koymuş gözlerine, bana bakarak gülüyor. Gamzelerinden hayat fışkırıyor. Vücudunda ki iğne izleri değil de cennetin gül izleri sanki. Öylesine masum, öylesine güzel. Önce bir sendeledim, herhâlde yanlış odaya girdim dedim, sonra bir ses duydum Hoş geldiniz Özlem teyze. Ah o ses ah, kışın ortasında donmuşken içine işleyen sıcaklık, günlerce susuz kalmış çöllere düşmüşken çatlamış dudaklarına vuran esinti. Şaşkınım, şoktayım. Karşımda hayat dolu, elinin bir dokunuşuyla dağları devirecek bir kız çocuğu var. İçim coşmuş, kocaman sarılıp, başını göğsüme koyasım var, geçecek bu günler iyileşeceksin diye bağırasım var ama susuyorum.
Malum serde şairlik var, eve dönünce seslendiremediklerimi kaleme alıp Gizeme yolluyorum
GİZEM’E
Saçların yine dalgalanacak rüzgârlarda
Nazlana nazlana
Edalı edalı
Kim bilir
Belki bir deniz kenarında
Koşacaksın kumların üstünde
Kuşlar bile yetişemeyecek
Kim bilir
Dans edeceksin rüzgârla
Rüzgâr seni değil
Sen rüzgârı çevireceksin kollarında
Yine bakışlarına yerleşecek
O gençlik ateşi
Ama bu sefer seni hiç bırakıp gidemeyecek
Hiçbir şey onu söndüremeyecek
Öyle bir enerji dolacak ki bedenine
Fırtınalar bile söz geçiremeyecek sana
Yağmurlar yağacak üstüne
İnat eder gibi
Onlar bile ıslatamayacak seni
Ve günlerden bir gün
Saçlarına karlar yağmış
Yüzünde çizgiler belirmiş
Yine bir sahil kenarında
Bir sabah oturmuş çayını yudumlarken
Gözlerin denizdeki dalgalara dalıp giderken
Yine o çok sevdiğin şarkının nağmelerinde
Birdenbire bugünler gelecek aklına
Yüzünde bir tebessüm
Biraz hüzünlü, biraz sitemkar, biraz dargın
Ama gözlerinde çok haklı bir gurur
O azmini asla kaybetmediğin
Savaşmayı hiç bırakmadığın
İnanmaktan hiç vazgeçmediğin günlerden kalma
O çok haklı gurur
Yanaklarında ise o günlerden kalan
İki damla yaş
Yine büyük bir azimle oturduğun yerden
Kalkıp
O yaşlara hiç aldırmadan
Beyaz önlüğünü giyeceksin
Çünkü kalplerine azim
Yüreklerine inanç
Ve gözlerine gurur bırakacağın
Bir sürü çocuk seni bekliyor
Çünkü sen soyadın gibi
Bir çınar ağacısın
Kökünü toprağından alan
Hiç bir fırtınanın bükemediği
Hiç bir depremin yıkamadığı
O da bana o muhteşem kalemiyle cevap veriyor
Benim kanserim pembe…
Özlem Gülen Kurttepeli Hürcan teyzeme ve Selma Hurcan ablama ;
Sevmeyi severim ben güzel bir kalemi, küçük bir çocuğu, bana sıcak içten gülümseyen herkesi ve sizin gibi koca yürekli muhteşem insanları! Kahveyi de severim kahverengini de. Hatta en sevdiğim renklerdendir toprağı anımsatır bana güçlü olmayı, savaşmayı aynı zamanda dinginliği. Tüm tezatlıkları içinde barındırır kahverengi, anlam veremediğim, çoğu zaman çözemediğim bir derinliği vardır. Hem sonbahardır hem de ilkbaharın bütün gücünü barındırır. Bunun yanında pembeyi de severim ben çünkü kahverengi ve pembenin muhteşem uyumu beni hep onlara hayran bırakır. Canlılıktır pembe neşedir masum bir çocukluk saf bir enerji kocaman bir yürektir. İşte bu yüzden benim kanserim pembe. Evet, benim kanserim pembe çünkü o çok sevdiğim kahverengiyle güç aldığım çözemediğim derinlikteki kahverengiyle iç içe, benim kanserim pembe çünkü o beni en iyi tanıyanlardan, çünkü o bana sizler gibi koşulsuz doya doya sevdiğim seveceğim koca yürekli insanları karşıma çıkardı. İyi ki varsınız tekrar çoook teşekkür ederim 🙂 Ve tabi ki bizi tanıştıran Zeynep Kural teyzeme de çoook teşekkür ederim 🙂
O günden sonra sık sık görüşmeye başlıyoruz. Gizem sanki hasta değil de hastanede ki herkesin sevgilisi. Öyle bir taht kurmuş ki hepsinin gönlünde şaşırdıkça şaşırıyorum. Sohbet ederken bazen hüzün dolan gözlerimi kaçırıyorum, hemen fark ediyor, neşeli şeylerden söz etmeye başlıyor. Sanki ben hastayım da o beni teselli ediyor. Başka bir çocuk ama çok başka. Bir gün ağzından umutsuz, dertli bir cümle duyayım. Yok, mümkünü yok. Bazen hastane koridorlarında dolaşıp kendisi gibi hasta olan çocuklara moral veriyor, sanki görevli bir melek, git şifa ver diye yollanmış.
Zamanla kızımla aralarında öyle bir bağ kuruluyor ki, abla kardeşler onlar artık. Görüşemedikleri zaman telefonlar hiç durmuyor. Gizemi her geçen gün daha da yakından tanıyorum. Gizemden hayatı öğreniyorum, güçlü olmayı, zorluklar karşısında asla pes etmemeyi, yıkılmamayı. El kadar kız bütün ezberlerimi bozduruyor bana. Hani özel insan derler ya. Ben pek sevmem bu kelimeyi ama hayat işte, karşına öyle bir insan çıkarıyor ki, özel insan ne demekmiş öğretiyor sana. Gizem artık bizim ailenin bir ferdi. Gizem güldü, Gizem ağladı, Gizemin değerleri iyi çıktı, evde bayram havası, Gizemin değerleri kötü çıktı, evde suratlar bir karış, matem havası. Fazlası değil insan olmak ne gerektiriyorsa harfiyen uyguluyoruz. Bu süre içinde hatalarımız olduysa da af ola Gizemim.
Gizem Adana’ya gidiyor, bir ara nüksetti mi diye tıbbi bir işlem yapılıyor, ayılırken ortalığı yıkıyor Gizem, Selma Ablamı çağırın bana derken uygun donör bulunuyor. Selma derste, Gizem beni arıyor, ilk Selma Ablam duysun istedim diyor, yahu umurumda mı Gizeme donör bulundu, ben şimdi Ankara’yı yıkmaz mıyım, Kızılay’ın ortasında göbek atmaz mıyım.
Ve büyük gün, Gizem Antalya’da hastanede ilik nakli yapılıyor. Umutluyuz bitecek bu iş. Bitmiyor, kader yazılmış bir kere, Azrail kapıya gelmiş fırsat kolluyor, bitmiyor. Gizem yoğun bakıma kaldırılıyor, annesine son sözü ‘Selma Ablama selam söyle’
Gizemi kaybediyoruz. Atlayıp Adana’ya gidiyoruz. Sonrası bana kalsın, bu acı yaşanır çünkü, benim kalemim bu acıyı anlatmaya kafi değil.
Bu arada Gizemin iyileşmesi için canla başla çalışan, başta Adana Anadolu Lisesi Fizik öğretmeni muhteşem yürekli meslektaşım, yüce insan Sibel Duymaz’a ve emeği geçen herkese Gizem adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum buradan.
Aradan bir kaç yıl geçiyor, bir şiir kitabı çıkarmaya karar veriyorum, bütün geliri lösemili çocuklara oda yaptırmakta kullanılacak, kapıda Gizem Çınar yazacak, onun istediği gibi oda pembe ve kahverengi olacak. Rabbim ömür verirse her çıkardığım kitapla bu devam edecek. Gizem adıyla şifa olacak ve de sonsuza dek yaşayacak.
Şimdi ben bu yazıyı neden yazdım. Onu da ben değil Gizem anlatsın size
“Hepinizi ilik bağışına davet ediyorum. Sadece benim için değil. Yani yapmanız gereken sadece 15 dakikalık bir işlem, canınız yanmayacak. Herhangi bir şey eksilmeyecek, organ vermeyeceksiniz. Sadece bizimle kanınızdan kök hücrenizi paylaşacaksınız. Ve sadece birkaç gününüzü alacak; kanınızı ilik bankasına vermeniz artı ilik bağışı dâhil. Bu sadece benim için değil, milyonlarca insan var bunu bekleyen ve Türkiye’de ilik bankalarının sayısı çok az. Yani biz yurt dışından bunu beklerken bir sürü zaman geçiriyoruz. Ve beklerken hastaneye daha çok bağımlı kalıyoruz, enfeksiyon riskini daha fazla yaşıyoruz, kısacası normal hayata dönme süremiz uzuyor. Kaybettiklerimiz de oluyor. Bunun için hepinizi ilik bağışına çağırıyorum ve hepinize çok teşekkür ediyorum.” Gizem Çınar, Hepinizden ricam şu ki, ben sağlık sorunlarım nedeniyle veremiyorum, şartları uyan herkes ne olur gitsin bir damla kanıyla, bin damla umut olsun, unutmayın vereceğiniz o bir damla kan, bir annenin ömrünü yangınlardan kurtaracak ve belki de size cennetin kapılarını sonsuza dek açacak ama bu arada maddi manevi desteklerimiz bizde, içimizde kalsın, bu çocukların gururunu kırmadan ne yapacaksak yapalım.
Aynur’um, kızımın mezuniyetinde ta Adanalardan gelen vefalı dost, çileli anam, Rabbim sana gani gani sabır versin
Ve sen Gizem Çınar; Uyuyan prensesim Selma Abla’na unutma beni demiştin ya unutmadı, unutmadık, bak ablan evleniyor ama resmin yine sol tarafında ki komedinde duruyor
GİZEME MEKTUP
Saçların yine dalgalanıyor rüzgârda
Ama bu sefer bir deniz kenarında değil
Oturmuşsun bir ırmağın kenarında
İçinden akan suyun sesi nenni gibi
O ırmak ki anlatılmaz yaşanır
Etrafını sarmış cennetin rengârenk çiçekleri
Üzerinde bembeyaz bir elbise
Gelin gibi desem değil
Bir melek misali
Kömür karası saçların savruluyor yine
Gamzelerin daha belirgin
Gözlerinde yine o çok haklı gurur
Bir başka gülüyorsun artık
Yüzündeki mutluluk görülmeye değer
Vücudunda
Yaralardan berelerden iğne izlerinden eser yok
Yeni doğmuş bebek gibi pırıl pırıl
Yanaklarına renk gelmiş
Al al olmuş
Çektiğin acılar buhar olmuş uçmuş sanki
Öyle sağlıklı görünüyorsun ki
Sen sanki orası için yaradılmışsın
Lösemili çocuklar ,,yazımı bitirirken size söylemek istediğim bir kaç cümle var. Sakın ola ki umudunuzu kırmayın, her şey inanmakla başlar, inanmakla biter. Gizem Ablanız idolünüz olsun, o hiç bir zaman vazgeçmedi, siz de geçmeyin, Gizem ablanızın kaderi sizin kaderiniz olacak diye bir şey yok, çok iyi biliyorsunuz ki, bu hastalıktan kurtulup hayata dönen bir sürü kişi var, neden onlardan biri de siz olmayasınız, yeter ki inanmaktan vazgeçmeyin, Gizem ablanızdan feyz alın ve direnin. Biz her zaman yanınızda olacağız. Benim kanserim pembe demişti Gizem Ablanız, hadi o zaman siyah siyah düşünmeyi bırakalım. sol tarafımıza umutlarımızı koyup pembe bir yolculuğa çıkalım