Adana’da sıcaklar birden bastırdı. İlkbaharda ağaçlar yeşerdi, çiçekler açtı derken, başlayan yağmur göz açtırmadı. Yağışlar o kadar kuvvetli oldu ki, zaman zaman sel sularının yükselmesinden endişe ettik. Yağışların ardından birden güneşli bir havaya uyandık, yine öğleden sonra yağmur yağacağını düşündük ama bu kez öyle olmadı…
Sıcak hava birden bastırdı. Ama ne bastırma… İnsanlar bir anda kışlıktan yazlıklara döndü. Bu yıl iklim insanların giyimlerinde geçiş dönemine izin vermedi aslında…
Ancak pek çok kişi bu sert geçiş sırasında rahatsızlandı. Resmen insanların eti yandı güneşin altında… Benim bildiğim kuru iklimin olduğu yerlerde güneş insan cildini yakar, karartır yada pişirir. Ancak Adana’da güneş insanı pek fazla karartmaz ama bunaltır, delirtir.
“Bu yıl Adana şöyle sıcak olacak, böyle bunaltacak” gibi şehir efsaneleri ile işim olmaz ama güneşin yakıp kavurduğu şu günlerde elimizden gelen tüm tedbirleri almakta yarar var. Mümkünse bu kadar sıcak olan havalarda dışarıya çıkmayalım zaten… Eğer çıkacaksak da, mümkün mertebe bol ve açık renklerden giyelim üzerimize başımıza… Ve açıkta kalan yerlerimize mümkünse güneş kremleri sürelim, aksi takdirde güneş ışınlarına çok fazla maruz kalan yerleriniz ciddi düzeylerde rahatsızlanmanıza yol açabilir.
Bu nedenle güneş ışınlarından mümkün olduğu kadar en iyi şekilde kendimizi korumaya çalışalım. Bu sözlerim özellikle gençler tarafından pek ciddiye alınmayacaktır ama özellikle orta yaş gurubu insanlar beni daha iyi anlayacaktır. Çünkü bende genç oldum, bana da bu uyarılar yapıldı ancak bir kulağımdan girdi diğer kulağımdan çıktı. Çıkarken de; ben güneşi de biliyorum kendimizi de biliyorum. Güneş bana ne yapabilir diye soruyordum. Ama maalesef öyle olmuyormuş… Güneş bir anda bir insanı eritebiliyor yada hareketsiz bırakabiliyormuş.
Ancak insanlar bu gibi soğuk ya da sıcak altında kendini çok rahatlık ile koruyabilir. Aslında bu gibi durumlarda insandan daha çok bitki ve hayvanları düşünmemiz gerekiyor. Örneğin bu kadar sıcak hava, şuanda yeni açan ağaç yapraklarını da ya da çiçekten meyveye dönen ürünleri yakıp eritebilir. Yani tarımsal üretimler açısından doğal afet yaşanabilir ya da tarımsal üretimleri olumsuz etkileyebilir.
Ayrıca yollarda birçok sokak hayvanını görüyoruz. Onların ağzı dili yok, bir lokma su dahi isteyemezler. Onları da bu sıcak havalarda unutmamız gerekiyor. Burada bir konunun altını çizmeden geçemeyeceğim, kışın şiddetli kar yağışlarının yaşandığı memleketlerde görüyoruz… Kışın karla kaplı olan ormanlık alanlara yaban hayvanları için yem bırakılıyor. Yem bırakma faaliyeti için bilmem kaç belediye personeli, bilmem kaç belediye işçisi, bilmem kaç belediye aracı devreye giriyor. Ve sonunda yem bırakma faaliyeti gerçekleşirken, yapılan bu örnek davranış ulusal televizyon kanallarında bile haber oluyor. Bizlerde bu haberleri izliyor, karda kışta ormandaki yaban hayvanlarını unutmayan belediye başkanını içten içe tebrik ediyoruz.
Ancak gönül ister ki, kışın dağın başına yaban hayvanlarına yem ulaştırmak için bilmem kaç belediye personeli, bilmem kaç belediye işçisi, bilmem kaç belediye aracı devreye girerken bu kadar büyük fedakarlık gösteren pek çok belediye, belediye hizmet binasının çevresi de dahil olmak üzere hiçbir yere sokak hayvanları için bir kap bile su bırakmıyor.
O iyi yürekli belediyeler sıcak havalarda bir bir ortadan kayboluyor. Bunu nasıl başarıyorlar doğrusu anlamakta zorluk yaşıyorum. Hal böyle olunca insanın aklına gelmeyen soru kalmıyor, hele birde şeytan yeni uykudan uyanmışsa insanın beynine beynine ne nifaklar sokuyor, ne nifaklar… Ama biz yinede o şeytana uymayalım…
Adana’nın bu bunaltan sıcaklarından kendimizi korurken, diğer canlıları da korumaya çalışalım. En azından bulunduğumuz çevrede bir köşe başına sokak hayvanları için bir lokma su bırakalım. Soğuk havalarda olduğu gibi, yaz mevsiminin yakan, kavuran ve bunaltan sıcağı altında bencil olmayalım…