Malumunuz piyasalarda yaşanan fiyat artışı toplumun her kesimini etkiliyor. Bu durumdan üretici de, tüketici de, satıcı da şikâyetçi…
Sorduğunuzda üretici ürettiği ürünü ucuza satmaktan, tüketici ise aldığı ürünün çok pahalı olmasından şikayetçi. Satıcıya sorarsanız, satıcı da alıcı bulamamaktan şikâyetçi. Yani herkesin kendisine göre bir mazereti var.
Ama bir ürünün maliyetini hesaplayıp bunun tüketiciye yansımasına bakacak olursanız, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu yıl soğan ve patates fiyatları biliyorsunuz çok yükseldi ve bu durum toplumda büyük rahatsızlık yaşatmıştı.
Şuanda da yine soğan ve patates fiyatları oldukça yüksek… Türkiye’de yılın ilk soğan hasadı biliyorsunuz Çukurova Bölgesinde yapılıyor. Mayıs ayında soğan hasadı yapılan bir tarlaya gittiğimde, oradaki üretici birinci sınıf soğanın kilosunu toptan 50 kuruşa sattığını söylemişti. O dönemde kalite düştükçe, soğanın toptan kilosu ise 20 kuruşa kadar düşüyordu. Ve soğan üretici 50 kuruşun soğan için çok iyi bir fiyat olduğunu söylemişti.
Ben bundan şunu anlıyorum, üretici yetiştiği soğanı eğer 50 kuruşa satabiliyorsa o üretici o yıl ektiği soğandan çok iyi para kazanmıştır. 20 kuruşa sattığı soğan ise maliyeti kurtarmış kendisini de küçük bir para bırakmıştır. Ve bu soğanı nereye ekerseniz ekin yapılacak masraf aynıdır. Bu pencereden baktığımızda demek oluyor ki, turfanda soğanda, kışlık soğanda 3 aşağı 5 yukarı aynı maliyeti gerektiriyor.
Şuanda ise İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde soğan fiyatı 5 liranın üzerine çıktı. Adana’da ise aslında çok ucuz sayılmaz. Peki, bu nasıl oluyor? İşte tam bu noktada bir belirsizlik yaşanıyor. Çiftçi farklı, halci başka, tüccar başka, toptancı başka, satıcı başka konuşuyor… Tarla kiralayan, tohum, gübre, mazot ve ilaç parası ödeyen üretici tüm masraflarından sonra 50 kuruşa malını satarken, 50 kuruştan soğan alan tüccar toptancıya, toptancı perakendeciye satarken bakıyorsunuz malın kilosu 5 liraya geçmiş…
Bu durum sadece tarım ürünleri için yaşanmıyor. Hemen hemen her üründe bu durum yaşanıyor. Bir ayakkabı veya yemek düşünün… Kırmızı etin kilosu ortalama 45 TL, 150 – 200 gram Adana Kebabı yediğinizde 20 TL hesap ödüyorsunuz. Adana Kebabı’nı 200 gram olduğunu düşünün 1 kilo kıymadan 5 şiş Adana Kebabı çıkıyor ve bunu satan kebapçı 55 TL kar ederek 100 liraya satıyor. Elbette ekmek ve salata var diyeceksiniz ama ekmek ve salatanın maliyetini toplasanız 5 lira etmez. Ben hesabı 200 gram olarak yaptım ama kimse kusura bakmasın 200 gramlık şiş yapan kebapçı sayısı bir elin parmağını geçmez. 100 ve 150 gramdan hesaplarsanız edilen kâr oranı daha da artıyor.
Ayakkabı örneğini de vermiştim. Suni deri ve lastikten yapılan ayakkabı 150 TL’den başlayan fiyatlarla satılıyor. Bu kadar para ödüyorsunuz ve iki sonra aldığınız ayakkabı paramparça oluyor.
Şimdi gelelim başlıkta sorduğumuz soruya… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan belediyelerden piyasalara hakim olmasını, fırsatçılık yaparak vatandaşın cebini soyanlara karşı koymalarını istiyor. Bu çok doğru bir talimat…
Fakat şuanda bunun bir karşılığı yok. Belediye zabıtaları fiyatları kontrol edemiyor. Vatandaş bunun aldığı ürüne fazla para ödediğini biliyor, fakat bunu şikâyet edeceği bir makam yok. Tüketicileri korumak için kurulan Tüketici Hakem Heyeti var, fakat bu kuruma yapılan şikâyetin çözülmesi 2 yıldan fazla zaman alıyor. Firmaların kendilerine şikâyet oluşturuyorsunuz, “Şikâyetinizi dinledik, güle güle” diyorlar.
Şimdi tekrar soruyorum, vatandaş kimi, kime şikâyet edecek, hakkını hangi kurumda arayacak? İşte bu konuda devletin acilen harekete geçmesi ve fırsatçıların ifşa edilip gerekli cezayı almaları için zabıtaya yeniden görev verilecekse o görev verilmeli, başka bir kurum kurulacaksa da o kurumun acilen oluşturulması gerekiyor.