Yeşil yol adlı filmden bir cümle. Harika bir film, hala seyretmeyeniniz varsa şiddetle öneriyorum. Hani hayatın gerçeği derler ya, işte aynen öyle.
Sanırım zaman zaman bu hisse çoğumuz kapılıyoruzdur. Lakin ben son zamanlarda kim hatırımı sorsa içimden ‘Yorgunum Patron’ deyip, kendimin bile inanmadığı bir ses tonuyla iyiyim diyorum. Çünkü neden yorgun olduğumu anlatamayacak kadar yorgunum.
Düşünüyorum da, ne çok sebebim var, hani şuraya say deseniz destan yazarım.
Bir kaç şey almak için bir süpermarkete giriyorum, adamın biri avazı çıktığı kadar bağırıyor kasadaki kıza. Arkanı dön git değil mi? Yok Allah kahretsin fıtratımda yok. Böyle zamanlarda içimde ki canavarın ensesine vuruyorlar sanki. Bir kalkıyor, pir kalıyor, tutabilene aşk olsun.
Sokağa çıkıyorum, adamın biri karısını köşeye sıkıştırmış, Allah ne verdiyse. Tabi küfürün bini bir para. Yahu Özlem ara dayağı yiyeceksin, karışma. Yok, benim canavar yine iş başında.
Hastaneye gidiyorum. Bu sefer de kadının biri çocuğunu dövüyor. Ama ne dövme, tepikleye tepikleye. Diyorum ki canavara, aman uslu dur çıkma buruda dışarıya. Kızımın çalıştığı hastanedeyim. Adım çıkmış 9’a inmez 8’e.Arıza çıkartma. Kime diyorum ki, zincirini koparıp çıkıveriyor dışarı.
Araba kullanıyorum. Ters yola giren bir servis aracıyla burun buruna geliyorum. Adam geri git diyor. Gitmiyorum. Adam dışarı çıkıyor. Ben de tabi. Serde Adanalılık var, korku denen şeyin zerresi dolaşmıyor damarlarımızda. O sinirle kolumu sıkıyor. Kim takar, dışarı çıkarken dövülmeyi göze alarak çıkmışız biz. Buradan trafiğe çıkarken, ’Özlem akıllı ol bak, kimseyle dalaşma, dayak yiyeceksin bir gün’ diyen eşime de selam olsun. Bu yazıyla haberi oldu. En sonunda dediği de oldu.
Oysa bütün bunların çaresi var. Empati, sadece empati, Kasada ki kızı kendi kızının yerine koymak, dövdüğün kadını kardeşinin, çocuğu kendi çocukluğunun, serviste ki çocukları kendi torunlarının.
Yok empati denen şeyi mezara gömdük biz. Üstünü de toprakla kapattık. Şimdi kim kazıp da geri çıkaracak.
Ha bir de susmak zorunda olduğum yorgunluklarım var, işte onlar hepsinden beter. Zehir gibi akıtıyorum içime her birini. Her gün biraz daha, çok daha fazla ölüyorum.
YORGUNUM PATRON
Her akşam yıldızları sayıp
Uyandığımda bir tanesini bile yastığımda görememekten
Batan güneşe seslenip
Tamam bugün olmadı
Ama yarın umutlarıma can vermek için dön deyip
Her gün üstlerine toprak atmaktan
Deniz’lerin eskisi gibi dalgalanmamasından
Yağmurların eskisi gibi yağmamasından
İnsanların riyakarlığından, yalakalığından
Nehirlerin kızıl kızıl akmasından
Gökyüzünün mavisini kendine saklayıp
Kara bulutlarını göstermesinden
Sökmeyen şafaktan
Zenginin fakiri ezmesinden
Haksızın haklıyı dövmesinden
Kısırlaştırılmış topraktan
Açmayan çiçeklerden
Ciğeri yanan analardan
İçimde ki söndüremediğim yangınlarımdan
İçim kan ağlarken susmaktan
Hem davacı
Hem YORGUNUM PATRON