“Dört harf iki hece ama sırrı asla çözülemeyecek kutsal bilmece”
Üstada sormuşlar; ‘Neden hep babanıza şiir yazıyorsunuz, ona olan sevginizi anlatıyorsunuz da annenize şiir yazmıyorsunuz?’
Üstat yapıştırmış cevabı… ‘Anneme olan sevgimi yazacak kadar şair değilim’
Üstadın yapamadığını ben mi yapacağım. Lakin bugün anneler günü, bir şeyler yazmak lazım. Hele ki, benim gibi annesini seven değil tapan bir evlatsanız.
Tanrı’nın insanlara verdiği en büyük iki mucize. Birinin adı Evlat, diğerinin Anne. Evlat karşılıksız çek. Yaz yaz bitmez. Anne, meblağ yerinde ödenemez yazan bir borç senedi. Öde öde bitmez.
Sayfalar dolusu destan yazsam ne fayda, okyanusta bir damla. Gözümü dünyaya açtığım an elimi tutan ve hiç bırakmayan İlahi Güç. Adı üstünde Anne, dört harf, iki hece ama sırrı asla çözülemeyecek kutsal bilmece.
Yok, bu iş kalemle olmayacak. En iyisi kalbimi çıkarıp kağıdın üstüne koymak, o anlatsın, Anne ne demekmiş
Kulağıma okunan ilk hayat ninnisi, avuçlarımda hissettiğim Tanrı’nın bahşettiği en büyük sevda, Anne, Annem
Küçükken her çocuk gibi ben de çok hastalanırdım. Hemen hemen senenin yarısını hasta geçirirdim
Günler boyunca hiç düşmeyen bir ateş. Gecenin kaçı olursa olsun, gözümü her açtığımda karşımda kaygılı gözlerle bana bakan bir kadın. Hiç mi yorulmazdın be annem, hiç mi uykun gelmezdi. Kendi hastalığımı unutup, onu uykusuz bıraktığıma üzülürdüm. Bu nasıl bir sevgiydi, günlerce hiç şikayet etmeden onu uykusuz bırakacak kadar büyük.
Hayatımın merkezi annem.
Güldüğünde, yıldızları uykusundan uyandırıp, gökyüzünü rengarenk ışıklarla süsleyen, dünyayı kahkahalara boğan kadın. Ağladığında, güneşe kapkara peçesini taktırıp, toprağa, hüzün perdelerini sonuna kadar açtıran kadın. O Kadın ki, kundağımdan kefenime sevda yeminim.
Annem, ilk şiirim, ilk aşkım
Kendime Şair demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Üstatların kemiğini sızlatmaya hakkım yok. Ama işte eline kalem alıp her bir şeyler karalayana Şair deniyor ya. Ben de şiir yazmaya anneme olan sevdamı yazmakla başladım. Şair olduysam, Annem’den
Annem, en iyi arkadaşım, en iyi dostum, sırdaşım, olmazsa hiç oluşum.
Hiç unutmam, bir gün sınıfça sinemaya kaçmışız. Gişede bilet satan amcadan rica ettim, ’Amca, bir telefon açabilir miyim? Kime? Diye sordu, ’anneme’ dedim, ’evlat’ dedi ‘hem okuldan kaçmışsınız, hem anneni arıyorsun’. ’İyi ya ‘dedim, ’anneme haber vereceğim işte’, amca şaşırdı,’ böyle anneler var mı yahu’ dedi, göğsümü gere gere cevap verdim, ’var amca’ dedim ‘benim annem.’
Annem, canım, canımın annesi
Yıllar geçti, benim de bir evladım oldu. Hiç düşünmeden ismini, annemin ismi, ‘Selma’ koydum. Bana annelik yaptığı yetmediği gibi bir de kızıma annelik yaptı. Anneanne değil Anne oldu. Kızım O’na hep anne der. Kural değişmedi, kızım da ne zaman başı sıkışsa, dertlense ,anneannesine koştu, hastalandığı zaman başında geceler boyunca bekleyen aynı kadındı ,,Annemdi. Öyle ki, yakın zamana kadar anne dediği zaman hiç üstüme alınmazdım, bilirdim ki anneannesine sesleniyor. Benden çok anneannesini sevdi, benden çok annemi, anne bildi.
Annem, ömrüm, dünya hazinem. Olmazsa, hem öksüz, hem yetim kalışım.
Yaklaşık 6 yıl kadar önceydi. Annem kalp krizi geçirdi ve 2 gün boyunca yoğun bakımda kaldı. Dünya durdu o iki gün benim için. Bu sefer, gözümü kırpmadan bekleme sırası bendeydi. Mahşeri bekleyiş. Saçlarımın tel tel ağardığını, ömrümden ömür gittiğini hissediyordum.54 yaşındayım. Yıllar içinde arkadaşlarımı kaybettim, dostlarımı, ağabey gibi sevdiğim eniştemi, dedemi, babamı, lakin ben böyle bir acı görmedim. Cehennem dedikleri bu olsa gerekti. Her yerden alevler çıkıyor,. Cayır cayır yanıyordum sanki.
Alışmışım ya, her sabah kilometrelerce uzaktan bana hayat veren sesini duymaya, canım her sıkıldığında, içinden çıkamadığım bir olayın içine düştüğümde, O’nu aramaya. Kendimi annemi ararken buldum telefonda, ama hiç kimse cevap vermiyordu. O an şimşekler çaktı sanki beynimde .Bu derdin üstesinden O’nsuz gelmek zorundaydım, teselli edemezdi beni artık.
Göğüs kafesimin bir mengene gibi sıkıldığını fark ettim, annem bir uçurumun kenarındaydı. Ya düşecekti, ya bir dala tutunacaktı. Hastanenin bahçesindeydim. Bütün gücümle seslendim yattığı odaya doğru.
ANNE
Sen düşersen o uçurumdan
Bil ki beraber düşeceğiz ecel denen kuyudan
Büyüttün sanma beni
Ben daha büyümedim Anne
Bakma yaşıma, başıma
Sana çok ihtiyacım var
Hani o ilk kucağına aldığın bebek var ya
Ben o kadarım işte
Bakma ellerimle yemek yiyebildiğime
Küçüklüğümde dediğim gibi
Kendi üstümü kendim giyebildiğime
Sadece R’leri söyleyebiliyorum artık
Hepsi o kadar işte
Ne zaman düşüp de canım acısa
Ben hala
Gel öpeyim de geçsin diyen sesinle iyileştiriyorum ağrılarımı
Ne zaman dertler üstüme gelse
Adınla başlıyorum ağlamaya
Olur, da bir gün
Adını duyunca yutkunacaksam
Telefonun diğer ucundan duyamayacaksam sesini
Sana değil de
Derdimi resimlerine anlatıp ağlamak zorunda kalacaksam
KADER DEYİP GEÇEMEM BEN BU GİDİŞE
Kime sığınırım
Kime sarılırım o zaman
Kaç gözyaşına sığar yokluğun
Kaç uykusuz ömür eder
Ben sensiz emeklemeyi bile beceremem ANNE
Nasıl başa çıkarım bu acıyla
Kim anlar derdimden
Kim bu da geçecek sabır kızım deyip teskin eder beni
Geçer mi bu sızı
Kim dindirir
Kim doldurabilir yerini
Ben daha büyümedim anne
Güvenme sakın bana
Sanma ki sensiz bu hayatla başa çıkabilirim ben
Hani okula ilk başladığım gün yakasını takıp
Ceplerine mendiller koyduğun o küçük kız var ya
Ben o kadarım işte
Hani
Teneffüslerde koşa koşa yanına gelip de
‘Anne sakın beni bırakıp gitme’ diye tembih eden o küçük kız
O benim işte
Bak gene tembih ediyorum sana
Sakın ha
Sakın
Bırakıp gitme beni o Atta’lara, bil ki o Atta’lar mezarım olur benim
Anne nasıl anlatılır ki, İnsan anne dediği zaman raflarda ki bütün lügatlar iniyor, kelimeler eline yapışıyor, aman ha bunu unutma sakın diye durmadan dürtüyor seni. Yazdıkça yazası, sevdikçe sevesi geliyor.
Ya annem olmasaydı,
Kim öperdi kanayan yerlerimden
Dünyanın nankörlüğünü, ıssızlığını kim silerdi,
365 gün, her dakika, her saniye hiç yıkılmayan çınar ağacı gibi kime yaslardım sırtımı
Hangi mehtap karanlıklarıma ışık tutardı, hayatın dikenli yollarında düşmeden nasıl yürüyebilirdim.
Kim alırdı koştuğum yerlerden o mayınları
Yorulduğumda kim uyuturdu koynunda dertlerimi
Kim toplardı hüzün parçalarımı arkamdan, kim merhem olurdu yaralarıma, kim ilaç olurdu sızılarıma
Kim gözyaşlarımı yanaklarımdan silip, kendi yüreğinde öğütürdü
Sen olmasaydın, ben, ben olabilir miydim annem
Bana dedi öyle bir kelime söyle ki
şu dünyanın riyakârlığını, vefasızlığını
hepsini birden temizlesin
Anne dedim
peki dedi
bana üç tane gerçek bul
bul ki
Yalan Dünya’nın Yalan’ı silinsin
Anne dedim
Anne, Anne, Anne
Annem şu anda 73 yaşında. O kendi için yaşamayı değil, evlatları için yaşamayı tercih etti ve hala da tercih etmeye devam ediyor.
Sevgili gençler sözüm size,
Annenizin sözünden hiç çıkmayın. Çünkü bir annenin sezgileri çok kuvvetlidir. Sizin için neyin iyi, neyin kötü olacağını hisseder. Hiç kimse Anne’niz olamaz. Yerini dolduramayacağınız tek kişi annedir. Bütün dünya nüfusunu toplasanız bir Anne etmez. Anne, Tanrı’nın size en kutsal emanetidir. O’na iyi bakın.
Anne söz konusu olunca beni durdurabilene aşk olsun. Ama bir yerde bitmeli bu yazı.
Anne, Benim annem olduğun için, bana, mağduru güçlüye, fakiri zengine ezdirmemeyi kalbimin Sol’da olduğunu hiç unutmamayı, şartlar ne olursa olsun daima insan kalmayı öğrettiğin için, beni Atatürk Sevda’sıyla büyüttüğün için, her şey için ama her şey için sana sonsuz minnettarım.