Her ne kadar bu araştırmada gençlerin çoğunlu kendilerine güvenlerinin tam olduğunu belirtse bile araştırmaya katılan gençlerin yarıya yakını %46’sı herhangi bir konuda sorunla karşılaştığı zaman mücadele etmek yerine konuyu kapatmayı tercih ettiğini de ifade ediyor. Yalnızca %25’i biri sorunu çözmek için mücadele edeceğini belirtiyor. Her toplumda böyle sorunlarla baş edecek enerjisi olmayan gençler vardır. Ancak dinamik ve geleceği olan bir ülke için gençlerin dörtte birinin mücadele edeceğini belirtmesi yetersiz geliyor bana.
Daha önce de yapılan birçok çalışmada gençlerin güç ilişkisine önem verdiği ve iyi bir gelecek ancak para ve güçlü aile desteği ile sağlanacağını belirtiyorlardı. Gençlik üzerinde yapılan çalışmalar gençlerin iddialı olmadığı, mücadele etmekten uzak bir profil sergilediği görülmektedir. Çoğunlukla gençlerin fikrini savunma konusunda çok da ısrarcı davranmayacağını belirtiyor. Bu durum gençlerin çoğunlukla belirli bir yol haritasının ve dünya görüşünün olmaması ve görüşlerini güçlendirmek için çaba içinde olmadıklarını gösteriyor.
Güven İlişkileri Yetersiz
Söz konusu “Gençlik ve Gelecek Araştırması” çalışmasında gençlerin yüzde 68’i ilgilendikleri herhangi bir konuya ilişkin Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri düzenli takip etmediklerini belirtiyor. Bu durumu üniversitelerde ve derslerimizde çok ciddi bir sorun olarak görüyoruz. Gençlik gazete ve kitap okumak, haber dinlemek, merak ederek başka kaynakları okumak ve izlemek yolu ile kendilerini zenginleştirmeden uzak olduklarını gösteriyor.
Ayrıca son yıllarda görülen ciddi bir sorun da gençlerin karşı cinse güvensizliğidir. Bu durumda genelde gençlerin bütünsel yaşama bakış açısından kaynaklandığını düşünüyorum. Gençlerin yüzde 37’si karşı cinsle ilişkilerde reddedilme korkusu yaşadığını belirtiliyor. Karşı cinsle ilişkilerde gençlerin yüzde 28’i “Beni sevecek mi?” endişesi taşırken, yüzde 26’sı karşı cinsin ihtiyaçlarımı karşılayıp karşılayamayacağı konusundan korktuklarını ortaya koymaktadırlar. Gençliğin ruh hali ve buna bağlı olarak yaşamsal beklentileri ile eğitim düzeyleri arasındaki ilişki araştırılmaya değer görülüyor. Birçok araştırma bulgusu gençliğin stres altında olduğunu sık sık vurguluyor. Hatta stresin arttığı vurgusu yapılıyor. Cumhuriyet Gazetesi 4 Ağustos 2008 tarihli yayınında kızların yüzde 25, erkeklerin ise yüzde 32’sinin stres altında olduğu yapılan araştırma ile belirlendiğini bildirmiştir. Sorununun temelinde küresel düzeyde artan çevre kirliliği, ekonomik koşulların elverişsizliği artan eğitim ve sınav kaygıları/soruları önemli etken olarak gösterilmektedir.
Marmara Üniversitesi tarafından yapılan bir başka araştırmada öğrencilerin %35’inden fazlası sorumluluk ve inisiyatif almaktan çekiniyor. Aile ve temel değer yargılarının ardına sığınıyorlarmış. Kapalı toplum özlemine daha yatkın görülüyor. Neyse ki kızlar erkeklerden daha açıklar ve demokratik yaşam eğilimindedirler. Bu bağlamda ülkemizin geleceğini kadınların coşkusunda görüyorum.
2008 yılında benzer şekilde ‘Bağımsız Eğitimciler Sendikası’, İstanbul’da ve Ankara’da 18-30 yaşlarında 2 bin 996 gencin üzerinde yürüttüğü araştırma sonuçları benzer şekilde geleceğe yönelik umutlu görülmüyor. Türk gençlerinin tümüne yakınının (yüzde 94) fobisi var, yani bir şeylerden korkuyorlar. En çok korktukları ise sırayla: Ölüm, dini inanç kaybı, cehennem ve deprem gibi. En çok korkunun dinle ilgili konulardan kaynaklanması düşündürücü. Türker Alkan 05/10/2008 tarihli köşesinde “bizden başka ulusal marşı ‘Korkma!’ nidası ile başlayan bir ulus var mıdır? Hiç sanmıyorum! Oysa biz değil miyiz çocuklarımızı ‘Türkler hiçbir şeyden korkmaz!’ diye yetiştiren! Ama sonuç olarak Türklerin korkusuz insanlar olduğu savı pek de doğru değil galiba. Hatta tam tersine, oldukça korkak insanlar olduğumuz anlaşılıyor” diyor. İstiklal marşındaki “korkma” ifadesi insanı cesaretlendirmeyi ve geleceğe akışını isteklendirmektedir.