İnsan hakları; insanın maddi ve manevi gelişimini ve insan onurunu korumayı amaçlayan, insanın insan olmasından kaynaklanan haklardır. İnsan hakları olgusu, tüm insanların zaman ve mekâna bağlı olmaksızın dokunulmaz bir takım hakları olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Çağımız insan hakları çağı olarak kabul edilmektedir. Günümüzde uygar ülkelerin kabul ettiği demokrasi anlayışı, insan hakları, hukukun üstünlüğü, katılım gibi evrensel değerleri içermektedir. İnsan haklarına saygı, bu değerlerin başında gelmektedir. Bu durum, insan hakları ihlallerine karşı tepkilerin yoğunlaşmasına ve insan haklarının içeriğinin çeşitlenmesine neden olmuştur.
Ülkeler, insan haklarına ne ölçüde saygı gösteriyor; insan haklarının korunmasını ne ölçüde yerine getiriyorlarsa, o ölçüde uygar dünya ile bütünleşebildikleri görülmektedir. Bu doğrultuda, kadın hakları konusu, insan hakları konusuna bağlı, onun gelişimini takip eden ve uygar dünyayı meşgul eden en önemli sorunlardandır. Bu önem ve öncelik, insanların yarısını kadınların oluşturmasından ziyade, değişen bakış açısının sonucudur.
Birleşmiş Milletler 1991 yılından bu yana 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ile 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü tarihleri arasında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi ve ortadan kaldırılması amacı ile 16 günlük aktivizm yapılması çağrısında bulunmuştur. 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etmiştir. Geçen bunca yıla rağmen dünyanın her yerinde ve Türkiye’de kadınlar, sadece kadın oldukları için yaşamın her alanında, evlerinde, işyerlerinde, kamusal alanlarda öldürülüyor ya da şiddetin bütün türlerine maruz kalıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu; kadın cinayetlerinin son 10 yılda 3 kat arttığını, 2020 yılında 436 kadının öldürüldüğünü belirlemiştir. Anıt Sayaç verilerine göre 2021 yılının başlangıcından bugüne kadar 340 kadın erkekler tarafından öldürülmüştür.
Son yıllarda yaşadığımız Pandemi süreciyle birlikte kadına yönelik şiddet, şüpheli kadın ölümleri ve şüpheli bir şekilde ölü bulunan kadın sayısında çok ciddi bir artış yaşanmıştır.
Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletlerin politikası olmalıdır. Bu bağlamda ülkemizde tüm kamu kurumlarının sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların hayata geçirilmesi konusunda ısrarcı olunması gerekirken; İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kabul edilemez. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti ortadan kaldırmayı hedefleyen, bununla mücadelede önlem, destek ve koruma mekanizmalarına ilişkin devletlerin yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir insan hakları sözleşmesidir. İstanbul Sözleşmesi; Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin hem yasalarda, hem de toplumsal yaşamda sağlanmasını ve kadının insan haklarının ihlalinin önlenmesi, kadının güçlendirilmesi, şiddetin önlenmesi, önlenemediği durumlarda da etkin soruşturma yürütülmesi, destek ve koruma mekanizmaları sağlanması ve ikincil mağduriyetler oluşturulmaması konularında yol göstericidir ve tüm bunların denetlenmesini sağlar.
Dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddeti kınıyor, cinsiyetçi bakış açısının karşısında olduğumuzu, böylesi bir günün insanlığın gündeminden kaldırılması için şiddetin her türüne karşı üzerimize düşeni yapmakla kendimizi sorumlu tutmalıyız.
Kadınların kazanılmış haklarından, eşitlikten, adaletten, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmemeliyiz