Çok uzun yıllar önceydi. Sanırım dört ya da beş yıllık evliyim. O zamanlar cep telefonları falan yok. Eşim Bilgin Hürcan Adana Devlet Hastanesinde Başhekim muavini olarak görev yapıyordu. Eşimin sekreteri aradı, “Özlem Abla akşam yemeğe davetliymişsiniz”. “Kim davet etmiş” diye sordum, “Mehmet Yüksekbaş” dedi. Kendisini hiç görmemiştim ama uzaktan da olsa tanıyordum. Oteller, benzin istasyonları, fabrikalar, restaurantlar… Adananın hatırı sayılır zenginlerinden… Kim tanımazdı ki Mehmet Yüksekbaş’ı?
Lakin serde solculuk var ya… O zamanlar genciz; öyle zenginlerle oturmak kalkmak rajona ters… Derken, biraz sonra eşim eve geldi. “Ben gelmesem?” dedim. “Sen yalnız gitsen?” “Olmaz öyle şey” dedi; “Ailece çağırdı, çok ayıp olur”. Allah biliyor ya, söylene söylene giyindim. Şimdi orya gidilecek ve nerden bakarsan iki üç saat sıkılanacak… Malum, zengin edebiyatı… Neyse, giyindik gittik. Mekân, Pegasus. Girerken kendimi Paris’te bir restauranta girer gibi hissettim. Eşim kapıdaki görevliye “Mehmet beyin misafiriyiz” dedi. Bir baktım uzaktan biri fırladı bize doğru geliyor. O yüzünde güneşi hatırlatan sımsıcak gülümseyişiyle… “Yok” dedim; “Bu, Mehmet bey olamaz; ne kasıntı, ne de kendini beğenmiş… Yok, yok; bu adam o adam değildir!” Ama heybetli mi, heybetli… Hani nasıl anlatsam, önüne dağlar çıksa devirecek cinsten. “Hoş geldiniz” dedi. Eşim, “ Mehmet ağabey” diye hitap edince önce bir şok oldum. Ama peşin yargılıyım ya… İçimden konuşmaya başlayınca “her şey değişecek” dedim. Masaya oturduk; bu arada eşiyle tanıştırdı… Aliye yenge. Tam bir Osmanlı hanımefendisi: mütevazı mı mütevazı… Tatlı mı, tatlı… Kaç saat oturduk orda bilmiyorum. Bildiğim tek şey vaktin nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Meğer o gün araya ne kadar mesafe ve zaman girerse girsin, hiç yıkılmayacak bir dostluğun temeli atılıyormuş.
Sonra ki günlerde daha sık görüşmeye başladık ve her geçen gün benim bu adama hayranlığım arttı. O zamanlar eşim devlet hastanesinde başhekim muavini. Hastaneye ne lazım olsa direk Mehmet Amcaya müracaat…10 yataklı tepeden tırnağa döşeli özel servis mi yaptırmadı… Tıp aletleri mi almadı… Hangisini saysam ki… Adana’ya olan büyük hizmetleri… Yine eşimin ricasıyla Adanaspor’lu futbolcunun ameliyatını üstlenmesi vs. vs. vs. Yazmakla bitmez. Mehmet Amcanın hayat hikâyesi filmlere konu olacak tarzdan. Yoktan var etmiş. Tabiri caizse; taşın suyunu sıkmış, okyanuslar yaratmış. Bütün kardeşlerine kol, kanat olmuş. Mehmet amcanın bir vazgeçilmezi var ki, o da ayrı bir takdire şayan… Annesi… Bir anam der, bin tane anam çıkar ağzından… Özetle insanların hayatında “ iyi ki tanıdım; hem de en iyi ki tanıdım!” dedikleri insanlar vardır ya, işte benim hayatımda da bu tarife uyan çok ender insanlardan biridir, Mehmet Yüksekbaş… Ben bunca mal mülk sahibi olup da böylesine mütevazı, böylesine yardımsever bir adam görmedim. Bence sonradan zengin olup da fakirleri unutmayan ve elinden geleni değil, elinden gelenin fazlasını yapan çok ama çok nadide bir insandır Mehmet Yüksekbaş. Keşke herkes onun hayatını dinleyip, onun yaşamından feyiz alabilse… Keşke herkes onun kalbinin ucundan kıyısından geçip İNSAN olabilse! Allah sizi ADANA’nın başından eksik etmesin, KOCA YÜREKLİ ADAM!