Dünyanın gündemi bir anda korona virüsü oldu. Artık yemekten içmekten çok korona virüsünü düşünür oldu. Hatta ve hatta sosyal paylaşım sitelerinde fenomen olmak isteyenler bile artık yeme-içme yada kıyafet değil, dünyayı dize getiren virüs ile ilgili paylaşımlar yapıyor.
Korona virüsü ile yatıyor, korana virüsü ile kalkıyoruz artık. İnsanlar tam olarak bilmedikleri ve anlamaya çalıştıkları bu virüs ile ilgili birçok konuyu merak ediyor. Bir taraftan kafasındaki sorulara yanıt ararken, bir taraftan da şehir efsanelerine kulak veriyor.
Beyler ve bayanlar içinde yaşadığımız ve adına dünya denilen gezegenimiz büyük bir salgın hastalık ile karşı karşıya… Bu sıralar sadece bunu bilmenin ve yeterli olduğunu düşünüyorum.
Salgın virüsünün nereden ve nasıl insanlara sirayet ettiğini sonrada araştırabiliriz ama şuanda hayatta kalmanın çabasını göstermek gerekiyor. Ama maalesef bakıyorum her şeyde olduğu gibi bu salgın hastalık ile ilgili de siyaset yapılmak isteniyor. Bu gerçekten çok üzücü bir durum…
Korona virüsü ülkemize diğer ülkelerden daha sonra geldi. Türkiye bir taraftan kendi tedbirlerini almaya çalışırken, bir taraftan da diğer ülkelerde koronaya karşı verilen mücadeleleri inceliyor, araştırıyor. Fakat insanımızda hemen kendine göre çözümler bulmaya çalışıyor… Fakat bulunan çözümlerde akıl tutulması görüyoruz.
Geçen gün bir insanoğlu sosyal medya hesabından feryat etmiş, “Virüsten korunmak için virüsü yurda sokmayın…” Sanıyorum burada mesaj çok net, hac ibadetini yerine getiren büyüklerimizi, Türkiye’ye sokmayın diyor…
Bir insan böyle bir şeyi nasıl düşünebilir. Hac ibadetini yerine getirmek için kutsal topraklara giden bir insanı ülkesine nasıl almayabiliriz. Bu, bu kadar kolay mı? Hadi almadık diyelim, çocuklarına ne diyeceksiniz? Hadi onlara da bir şey zırvaladık diyelim, vicdanımıza ne diyeceğiz.
Bence özellikle bazı kesimler tarafından beklenen ve istenen sokağa çıkma yasağından önce sosyal medya hesaplarına kısıtlama getirilmelidir. İnsanların moralini bozacak, üzecek, insanlığımızdan utandıracak sosyal medya mesajları okumak istemiyoruz.
Sokağa çıkma yasağı dedim az evvel… Evet Türkiye’de sokağa çıkma yasağı uygulanabilir. Geçmiş nüfus sayımı için uygulanıyordu mesela… Yani sokağa çıkma yasağının uygulanması, Türkiye’nin sonu değil, bunu demek istiyorum. Ama maalesef sosyal medya da böyle bir kararın alınması gerektiği yönünde algı oluşturulmak isteniyor, böyle bir karar sonrasında ise ‘makarna’ edebiyatına başlayacak insanları şimdiden görmek çok zor değil.
Toplumu yönlendirmeye çalışan algıları çok iyi okumak gerekiyor. Bir tarafından devletin çok sıkı tedbirler alması gerektiğini söyleyenler, diğer taraftan çakma hesaplardan alınan tedbirlere veryansın ediyor. Devletimiz bir tarafından korona ile verilmesi gereken mücadeleleri araştırıp, insanlara anlatırken, bir taraftan da farklı algılar oluşturmak isteyenlere karşı da ayrı bir mücadeleyi ortaya koymaya çalışıyor.
Şunu unutmamak gerekiyor ki, bu virüs ile ilgili mücadele eden tek ülke Türkiye değil, şuanda bütün dünya ülkeleri bu konuda çalışmalar yapıyor, önlemler almaya çalışıyor. Bu sanıldığı kadar kolay bir şey değil. “Hala bu virüsü karşı neden aşı bulunamıyor?” deniyor… Bilim insanları bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Dünyada aşısı ve ilacı olmayan tek hastalık bu değil. Bu kıyaslamayı yapmak ne kadar doğru bilmiyorum ama hala kanserin ilacı bulunamadı biliyorsunuz. Öldürücü özelliği olmayan birçok cilt hastalığının da yine maalesef ilacı henüz bulunamadı. O yüzden gün bilim insanlarına, devlete, millete veya bu virüsü yakalananlara sitem etme günü değil…
Gün bu virüsü hiç ama hiç yakalanmadan yaşamaya devam etme günüdür. Bence siz de kafanızı sadece bu virüsten nasıl korunacağınıza yormalısınız…