Şimdi yazacaklarım siyasi olarak yorumlanacak ama aslında hiç de öyle değil…
Son zamanlarda en fazla duyduklarımız arasında ‘döviz kuru yükseldi’, ‘işsizlik rakamları giderek artıyor’, ‘her şey zamlandı’, ‘üretim yok’ ve ‘cari açık giderek artıyor’ gibi söylemler bulunuyor. Tabi bunlara katılanlarda var, katılmayanlar da…
Bunların dışında ortada öyle bir gerçek var ki, o da toplum olarak lüks yaşıyor, israfı seviyoruz. Yukarıda saymış olduğum söylemler olası bir kriz veya kriz öncesini işaret eden durumlar…
Döviz kuru yükselmiyor mu? Evet yükseliyor… Cari açık giderek artıyor mu? Evet artıyor… Birçok şeye zam gelmedi mi? Evet geldi… Tabi toplum olarak ne yapıyoruz, sadece ülkeyi yönetenleri eleştiriyoruz, bir kenara da kötü günler için birkaç kuruş koymaya çalışıyoruz. Tabi birikim yaparken de aslında hiçbir lüksümüzden ödün vermiyoruz.
Pazar günü şöyle bir dışarı çıkayım dedim ama pişman oldum. Menderes Bulvarı’nda oturacak yer bulamadım. Piknikçiler için yer yapılmış ama oralar dolunca insanlar buldukları gölgelere kilim açıp mangalına başlamış… Bu ülkede bilmem kaç kişi açlık sınırının altında ama lunaparkta insanlar sıraya girmiş. DSİ piknik alanında ise adım atacak yer kalmamış…
Zengini de, fakiri de hepsi dışarıda. Hepsi de bütçesinin el verdiği ölçüde hafta sonu tatilini en eğlenceli şekilde geçirmeye çalışıyor.
Ben bu durumu gerçekten anlayamıyorum. İnsanlar benzin ve mazot fiyatlarına yapılan zamma veryansın ederken araçlarında da inmiyor. Çünkü Pazar günü olmasına rağmen, hafta içi trafiğini aramadım. Hatta zaman zaman da düşündüm, acaba ben günleri mi karıştırdım? Bugün benim izin günüm değil mi? diye zaman zaman kendimi sorguya çektim.
Elbette insanlar yemeli, içmeli, gezmeli, giyinmeli, hediyeleşmeli… Ama kime sorarsanız sorun “Param yok” diyor. Madem kimsede para yok, insanlar bu caddeleri, piknik alanlarını, alışveriş merkezlerini nasıl dolduruyor. Bazı kişiler, “insanlar kredi ile yaşıyor” diyor, bu doğru olabilir. Fakat ben gezmek – tozmak için kredi çeken birilerini duymadım. Ev, araba ve cep telefonu almak, iş yeri açmak/kurmak veya düğün yapmak için bankalardan kredi çeken çok kişi gördüm. Sorsanız birçok kişi bankalara kredi ödemekten evin yolunu şaşırmış…
Bu söylediklerim hayatın gerçekleri. Bir taraftan insanlar işsizlikle, faturalarla, banka kredileri ile mücadele ediyor ve bunları ödedikten sonra ay sonunu zor getiriyor. Böyle olanlar elbette vardır. Fakat gözlemlediğim kadarıyla bir o kadar da lüks yaşayan insan var. Parası olmayan insanlara sözüm yok. Fakat olana ‘yok’ diyen insanlar bence yanlış yapıyor. Çünkü bu insanlar yüzünden, gerçekten maddi sorun yaşayan insanların psikolojisini daha da bozuyor.
Bana göre toplumda orta gelirli insan sayısı giderek azalırken, dar gelirli ve zengin kişi sayısı da artıyor. Bu da yine hayatın ayrı bir gerçeği… Orta gelirli insanlar elindekileri kaybedip dar gelirli insan sınıfına düşeceğini anladıklarında yeni bir hamle veya plan ile ekonomik gücünü yükseltmeyi hedefliyor. Bazıları bunu başarıyor, bazıları ise ne yazık ki başaramıyor. Bu nedenle de toplumdaki dar gelirli zümre ile zenginler sınıfındakilerin sayısı artıyor.
Toplumu oluşturan insanlar arasındaki bu kadar büyük fark ise gerçekten beni korkutuyor. Bu nedenle yukarıda saydığım söylemler ne kadar dikkate alınması gerekiyorsa, bugün lüks içinde yaşayan insanların da bu ülke ve toplum için bir şeyler yapması gerekiyor. İşsizliği önleme adına istihdama, cari açığın daha da büyümemesi için de üretime katkı koyması, dövizden ise uzak durması gerekiyor. Memur bir insan soracaktır, “Ben istihdama nasıl katkı sunabilirim?” diye. Elbette yerli üretimi tüketerek katkı sağlayabilirler. Özetle; toplumu oluşturan bireyler arasındaki ekonomik fark giderek artıyor ve bu beni endişelendiriyor. Toplum olarak bir taraftan ülkemizin ekonomik gücünü ve yarınları ile ilgili eleştirilerimizi sıralarken, bir taraftan da lüks yaşıyoruz.