Eskiden bir televizyonumuz vardı. Tesadüf bu ya, o da dikdörtgendi. Televizyon çıktıktan sonra hayatımızda pek çok şey değişti. Daha doğrusu değiştiğini söylüyorlar, Televizyonla tanışmam sanırım 5 yaşındayken falan oldu. Yani televizyonsuz bir hayat nasıldır, pek de bilgi sahibi değilim ama arada bir büyüklerimden dinlediğim kadarıyla, hiç de fena değilmiş.
Şimdi ise nurtopu gibi facebook’umuz oldu. Televizyonun pabucu dama atıldı. Facebook dediysem, iç yüzünün kitabı değil, dış yüzünün kitabı.
Sadece dostlarımızla değil, aile arasında da bütün irtibatlarımız kesildi artık. Çünkü facebook epey nazlı bir bebek, sürekli ilgi istiyor, hatta onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Biraz gürbüz bir bebekse kucağımızda taşıyoruz, ona laptop diyoruz, daha küçük bir bebekse, elimizde taşıyoruz, ona da cep telefonu diyoruz.
Akşamları eşler işten eve döndüklerinde öyle sohbet etmek falan yok, malum facebook ağlar, izin vermez. Alelacele bir yemek yeniyor, hatta yemek yerken bile küçük olanı mutlaka elimizde oluyor. Kim ne paylaşmış, nerelere gitmiş anında haberdar olmak zorundayız.
Dolayısıyla bu bebek bütün günümüzü alıyor. Mesela uyandığımız zaman şöyle fiyakalı bir günaydın, uyumadan önce de yine fiyakalı bir iyi geceler diyoruz. Facebook’un bir sürü yararı var, artık birine kızdığımız zaman yüzüne söylemek yerine ekrandan laf sokuyoruz, gittiğimiz yerleri mahalle mahalle, şehir şehir dolaşıp dostlarımıza söylemek yerine etiketlenerek herkesin bilmesini sağlayabiliyoruz, herkesi ama istisnasız herkesi çok sevdiğimizi kalpler göndererek söyleyebiliyoruz.
Ülkede savaş mı var, Mehmetçikler şehit mi oluyor, anaların ciğerleri mi yanıyor, kim takar, biz tam gaz mutlu paylaşımlar yapmaya devam ediyoruz, yemek resimleri, komik karikatürler, ne kadar zengin olduğumuzu gösteren evimizin resimleri, halay çekme videoları, canlı yayınlar ve tabi ki gittiğimiz tatiller. Ne o anaların çığlıkları, ne de içlerinde ki yangınların alevleri bize asla dokunmuyor. Empati de neymiş, facebook var ya, o bizi ve ailemizi bütün tehlikelerden korur nasılsa. Ülkenin bir yanında yangın, bir yanında eğlence kırıla gidiyor. Ama kendi açımızdan biz de haklıyız, facebook ihmale gelmez, dedim ya bebek o, bakım ister, ilgi ister.
Bir de grup olayları var tabi, kurallar yazılıyor başına, adminler, sanki holding yönetiyoruz, biri de bana ait, her paylaşımımın başında yönetici yazmıyor mu, bir gülme geliyor ki bana, lakin bu yönetici kelimesini çok ciddiye alanlar da var tabi, kendisini holding patronu falan zannedenler.
Az kaldı, çok yakında yeni facebook açanlar şöyle bol cevizli kaynar (lohusa şerbeti de yaparlar),ee fena da olmaz yani, kaynar çok lezzetlidir, komşuda pişer bize de düşer.
Yani içimizde nasıl bir sanallık varsa bu bebeğin doğmasıyla patladı sanki.
Sonuç mu?
Sonuç şu, insanlığı pazara çıkarmışlar ama hiç kimse yüzüne bakmamış, hatta bir köşede donarken, bir de utanmadan, sen bize 3 kilo lay lay lom tartıver demişler.
NE DİYEYİM, ALLAH ISLAH ETSİN BİZİ