

Her geçen gün gelişen teknoloji insanların daha rahat iletişim kurmalarını sağlıyor. Artık günümüzde aynı anda milyonlarda insan aynı konuda bilgilendirilebiliyor. Elbette bu mükemmel bir şey… Ama bu kanalları gerektiğinde, yeteri kadar ve önemli bilgiler için kullanmalıyız.
Eski Türkiye’de bir köyde bir telefon olurdu. O da çalışırsa… İlçelerde belli başlı esnaf ile maddi durumu iyi olan kişilerin evinde olurdu. Aynı keza televizyon ve radyo da yine fakirin evine giremezdi. Şimdi herkesin evinde radyosu, televizyonu, son model cep telefonu bulunuyor.
Önceden bu imkânlar yoktu, o yüzden bu cihazlar çok ama çok önemliydi. İnsanlar ayda yılda bir telefonla konuşurdu ama gerçekten acil bir durum varsa, bu konuda bilgilendirmek için birbirlerini arardı. Öyle sevgililer saatlerce telefonda konuşmazdı. En fazla evin varsa telefonu bir kez çaldırabilirdi.
Sonra jetonlar vardı ankesörlü telefonlar için… Şehirlerarası görüşmeler için ayrı, şehir içi görüşmeler için ayrı jetonlar olurdu. İşte uzaktaki insanlarla iletişim kurmak bu kadar zor olurdu. Ama şimdi öyle değil. Gece gündüz diye bir ayrımda yok. İnsanlar bir tuşa basıyor istediği kişiyi arıyor, saatlerce konuşabiliyor. Bir tuşa basıyor onlarca sayfalık bilgi, fotoğraf paylaşabiliyor.
Ama bunları yaparken o kadar çok kendilerini kaptırıyor ki, tüm dünyaları bir anda bir telefon oluyor. Gece gündüz gözleri telefonda… Artık konuşma dönemi bile bitti, yazışma dönemi başladı. Ama yazışmalarda hep hazır ifadeler. Gülmeler, göz kırpmalar, dil çıkarmalar, ağlamalar, şaşırmalar gibi normalde yazan insanın yüzünde olmayan ifadeler bir anda yazışma ekranını süslemeye başlıyor.
Yani aslında pek çok insan sanal âlemde karşı tarafa olan duygularını sanal ifadelerle anlatıyor. Ve bunu yaparken farkında dahi olmadan asosyalleşmeye başlıyor. Gözü sürekli elindeki telefonun ekranına bakarken, çevresinden geçen tanığı insanları bile fark edemez hale geliyor. Hatta akşam evine gittiğinde kendi ailesi bile sözlü olarak konuşamaz, kendini ifade edemez hale geliyor.
Bu durum Türk toplumu için aslında pekiyi oluyor diyemeyiz. Çünkü bizim atalarımızdan gelen iletişim modelimizde tokalaşmak, sarılmaz, göz göze, diz dize gelip konuşmak var. Aslında ancak kendimizi bu şekilde karşı tarafa aktarabiliyoruz. Çoğu zaman, telefonda gelen yazılı mesajlara yine yazarak cevap vermek yerine ne yapıyoruz, karşı tarafı arayıp “Ya yazarak anlatamam iki saat o yüzden aradım” diye konuşmaya başlıyoruz.
İşte bizim insanımız yazarak konuşmayı belli bir yere kadar taşıyabiliyor. Sonrasında mutlaka karşı tarafın sesini duymak ve anlatmak istediklerinin büyük bir bölümünü konuşarak anlatmayı tercih ediyor. Hatta bazen internette sipariş verirken, karşı tarafa güvenebilmek için pek çok insan yazıştığı kişinin sesini duymak ister. Ona göre güvenip güvenmeme konuşunda bilinçaltında not verir.
Ama artık her geçen gün bu değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Özellikle genç nesil, telefonunda şarj ve internet varsa gözü başka hiç bir şeyi görmüyor. Öyle ki; karnı doyduktan sonra insanlarda ne anne baba sevgisi ile özlemi, ne de aile ortamı sıcaklığına ihtiyaç duymuyor. Aile fertleri ile konuşmak yerine, bir yandan televizyon izleyip, bir taraftan da telefonda arkadaşları ile mesajlaşıyor. Hatta pek çok insan mutfaktaki annesine, kardeşine, ablasına veya ağabeyine mesaj atarak isteklerini bildiriyor.
Ne yazık ki artık günümüzde insanlar teknoloji bağımlığı karşısında büyük bir sınav vermektedir. Bu sınavı geçebilmek, teknoloji bağımlılığından kurtulmak şimdilik mümkün gibi görünmüyor. Ancak insanlara iletişim kurmanın ne kadar değerli olduğu sık sık anlatılabilir.
En azından özellikle gençlerin bir gün de olsa telefonsuz yaşamayı öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum.