Üniversite ve bilim insanı ilişkisi temelde özerk ortam ve özgür birey eksenine oturmaktadır. Üniversitelerin sürece katılması, sorunlarını tartışması kendi içinde neredeyse hiç konuşulmamaktadır. Bunsuz üniversite asla düşünülemez. Bilim insanı doğayı, toplumu sezgileme yolu ile anlama, gözleme, zihinsel fikir üretme (hipotez üretme) deneysel araştırma, üretilen bilgiyi aktarma, bilgilendirme hatta yeri geldiğinde denetleme işlevlerini kendisinin doğal görevi olarak sayar. Bilim insanının bu ulvi görev ve işlevleri, yaratıcı fikir ve çalışmaları üniversiteyi ileri üniversite kategorisine sokar. Bunlar gerçekleşmediğinde ise gelişme durur ve kendi içinde üniversitecilik yapılmaya başlanır, bilim insanı da öğretmen olmanın ötesine geçemez. Prof. Dr. Cahit Arf hocanın ifadesi ile “ileri ortaokul” düzeyinde kalır.
İleri gelişmiş üniversitenin ön koşulu, özerk üniversite koşullarının ve özgürlüklerin önünün tam olarak açılması ile sağlanır. Ön koşulların aksi yönüne gidilirse ülkenin ve toplumun yaşam standartları toptan gerileyecektir. Son 40 küsur yıldır üniversiteler üzerinde soğuk savaşın etkileri, 1970’li yıllarda yaşanan çatışmalar ve bölgesel sorunlar nedeniyle üniversitelerin özerkliği ve bireylerin özgürlükleri sınırlandırıldı. YÖK’ün kurulması ve merkezi idarenin üniversiteleri kontrol altına alması anlayışı ve bu anlayış etrafında şekillenen politikalar, ülkenin üniversite içi demokrasisine zarar vermesinin yanında ülke geneline ve ülkenin ekonomik gelişmesine de ciddi zarar verdiği sıklıkla vurgulanmaktadır.
Eleştiren ve sorgulayan üniversite ülkeyi gerçekten muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkararak geliştiren çağdaşlaştıran bir ülke durumuna getiri. Eleştiri ve düşünce açıklama bilim yapma ve gelişmenesin en temel faktördür. Çağımızda üniversiteler eğitim, araştırma ve eğitim veren kurumlar olmanın yanı sıra aynı zamanda toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeye önderlik edecek nitelikli insanların yetiştiği ve dinamik modeller oluşturan kurumlar durumundadırlar. Ancak günümüzde üniversiteler bu misyonu sürdürebiliyor mu, sorusu halen tartışılmaktadır.
Üniversitelerin Sorunlarını Kendi Özerk Ortamında Tartışması Önem Kazanıyor
Yaşanan Covid-19 salgını sonrası Türkiye üniversite sorunlarını, ön yargılardan ve siyasi etkilerden uzak kapsamlı bir biçimde kendi içinde tartışmalıdır. Dünya üniversitelerinin üretkenlikleri ve bilime katkıları ile ülkemiz üniversitelerinin üretkenliği ve bilime katkısı, karşılaştırılamayacak düzeyde gerilere doğru savrulduğumuzu somut veriler ekseninde göstermektedir. Üniversitelerimizin son yılarda dünyada 65.371 yayın ile toplam makale üretimi ilk 20. sırada yer almakta, ancak makale başına atıf sayısı ise 2.7 ile 49 sırada yer almaktadır. Hızla nitelik kaybı yaşandığı görülmektedir. Üniversitelerin ve bilim kuruluşlarının bu sorunları tartışabilmeleri için özerk olmaları gerekmekle birlikte bilginin/bilgeliğin yetkinliği ekseninde bağımsız düşünce ile öneri geliştirmesi de gerekmektedir. Eğer bilgi her şeyin üstünde ise bilgiyi ancak bilgi kontrol edebilir. Başka bir güç bilginin üstünde olmamalıdır. Üniversiteler uzun zamandır özerk yönetim anlayışından uzak rutinleri ile ağırlıklı olarak ders vermeye yeltendikleri için kendi sorunlarını daha az tartışırken sorunlarının üst yönetimler ile YÖK ve yetkili devlet birimleri tarafından çözülmesini beklemektedir. Ancak sorunlarında giderek büyüdüğü, akademik verimliliğin düştüğü ve ciddi bir ataletsizliğin sürdüğü görülmektedir.
Sonuç olarak; yapılan en ciddi eleştiri beklenilen anlamda nitelikli üniversite ortam ve bilim insanı kaldı mı? yönünde. Türkiye üniversitelerinin zayıflayan özerklik sorununa bağlı olarak kendi kararlarını kendi almaması, düşüncelerini açıklamaktan çekinmesi ciddi verimsizliğe ve ataletsizliğe itmiş durumdadır. Bilimsel araştırma ve eğitim kalitesi giderek düşüyor. Üniversitelilik bilinci olan kadroların yavaş yavaş emekliye ayrılıyor veya kendilerini sürecin dışında tutarak görüş ve/ya önerilerde bulunmaktan sakınıyorlar.
Dünyada bir çok kategoride 16-20 sırasında yer alan Türkiye’nin gelecekteki gelişmişliği ve yaşam kalitesi bilim ve üniversite eğitim-araştırma kalitesine bağlıdır. Türkiye’nin iletişim çağından kopmaması ve çağın öncüsü olması için hızla evrensel ölçekte üniversite olma ve ona uygun standartlara ve mekanizmalara sahip olunmasını bağlıdır. Ülkemizin halen önemli bilim insanı potansiyeli ver ve yeniden üniversiteleri dünya standartlarına taşıyabilirler.